İki yüz kırk altı gündür bilen bilmeyen herkesin dilinde lakin o Hadis-i Şerifin mucize haberi karşısında hayrete düşerken sanki manasını biraz ıskalıyoruz.
O nebevi fermandaki “Allah da bunun üzerine, sizin
korkunuzu kafirlerin kalbinden alacak, içinize vehn’i atacak” cümlesi
sonuçtur fakat biz hep sebep gibi izah ediyoruz.
Siz ne yapacaksınız ki, sayıca çok olmanıza rağmen
Allah size bu zilleti tattıracak?
Sahi ya kader-i ilahi, sizin aleyhinize neden bu
fetvayı verecek?
Demek ki öyle ağır bir cürüm işlemiş olacaksınız ki
Cenab-ı Hak, sizin heybetinizi silip attığı gibi bir de yüreğinizdeki dünya
sevgisini ve ölüm korkusunu büyüttükçe büyütecek”
Gerekçe açık: “Kafirler bir araya gelip sizin
üzerinize çullanırken siz birbirinizi değil kendi çıkarlarınızı ve güvenlik
kaygılarınızı önceleyeceksiniz. Allah’ın şiarlarını değil kendi ulusal
etiketlerinizi yücelteceksiniz. Siz iyilik ve takvada yardımlaşıp topyekün
Allah’ın ipine sarılarak küffarın karşısında tufan gibi akmak yerine selin
üzerindeki çör çöpe dönmeyi, süprüntü, kir, pasak, köpük, çürük çarık, çamur,
batak bir atık olmayı yeğleyeceksiniz yani kendinizi bu hale getireceksiniz.”
Sel beş şeyi alıp götüremez.
Birincisi; Sel, yüksekte olana erişemez ki alıp
götürsün. Demek ki siz o zaman alçakta olmayı tercih edeceksiniz, tepeleri
kefereye bırakıp siz diplere, derelere, çukurlara, vadilere savrulacaksınız.
Okçular tepesi diye konuşup duracaksınız ama siz bırakın terk etmeyi o tepelere
hiç mi hiç çıkmayacaksınız.
İkincisi; Sel, ağır olanı yerinden kaldıramaz ki
sürükleyip yüklensin. Demek ki, siz o zaman ağırlığı başkasına bırakıp
hafifliği seçeceksiniz. Ne kütleniz ne özgül ağırlığınız, İslam’ın
düşmanlarıyla boy ölçüşecek. Sözünüzün de kalıbınızın da bir ağırlığı
olmayacak.
Üçüncüsü; Sel, kökü derinde olanı yerinden söküp
çıkaramaz ki, alıp gitsin. Demek ki, siz o zaman köklere inmeyi dert
etmeyeceksiniz. Köklerinize burun kıvıracaksınız, eski diyeceksiniz, demode
sayacaksınız, değersiz göreceksiniz. Köklerin devri çok gerilerde kaldı deyip
hızınızla yüzeyde kalacaksınız.
Dördüncüsü; Sel, birbirine kenetlenmiş olanı
birbirinden ayıramaz ki koparıp sürüklesin. Demek ki siz o zaman aranızdaki
bağları iyice çözüp zayıflatacaksınız, her biriniz sürüden ayrılacak, gövdeden
kopacak, ben diyecek, ferd ferd olacak…
Beşincisi; Sel, önüne set yapılana, tedbir alınana
yanaşamaz ki, çekip önüne katsın. Demek ki, sizin düşman tasavvurunuz hayli
değişecek, mazide “su uyur düşman uyumaz” derken o zaman, dostu düşmanı
karıştıracak, tedbiri gevşeteceksiniz.
“Kâfirler (Müslümanlara karşı) birbirlerinin dostları
ve yardımcılarıdırlar. Eğer siz de öyle yapmazsanız, yeryüzünde büyük bir fitne
ve fesat çıkar.” (Enfal 73)
Yukarıdaki Hadisi Şerif, bu ayeti kerimenin tefsiri
idi.
Ve nihayet D8’i hatırlandı. Hani acayip aktif edildiği
filan yok, sadece Dışişleri Bakanları nezdinde bir toplantı yapıldı. Gazze
için, bu kadar zaman geçse de orada da bir şeyler söyleyelim dendi.
He ya Bangladeş, Endonezya, İran, Malezya, Mısır,
Nijerya, Pakistan ve Türkiye’nin üye olduğu bir projeydi o.
Merhum Erbakan Hoca’nın çabasıyla ortaya çıkmış ancak,
kendisinden sonra formaliteden bir iki defa adını duyurmuş sonra bir şekilde
rafa kaldırılmıştı.
Bu projenin yeniden canlandırılması üzerine
yazılanların, konuşulanların haddi hesabı yoktu. Fakat kınama dışında İslam
İşbirliği Teşkilatı ne işe yarıyor ki bu da yarasın dendi herhalde.
Neden böyle? sorusunun başka cevapları da var. Mesela:
Dünyevileşme rüzgarı ile selin üzerinde tekne turu yaparken ne lüzum vardı
böyle birlikte bir şeyler düşünmeye.
Üstelik, Bangladeş’le Mısır, adam asmaca peşinde,
Pakistan kaynar kazan, İran ile de bölgede köşe kapmaca oynuyorken geriye
kalanların dertleri onlara yeterdi…
Gerçi D8 de bir çeşit Arap Ligi gibi lüks toplantılar,
renkli fotoğraflar, beleş gündemler için devam ettirilecekse hiç gerek yok.
Geriye pek bir şey kalmıyor.
Kafirlerin kalbine tekrar korku verme ihtimali olan
savunma sanayiindeki gelişmeleri, küresel siyonist emperyalistlerin ve buradaki
uzantılarının eline bırakmayın yeter…