Seçim sath-ı mailinde olmamız sebebiyle
siyaset kurumu çok hareketli günler yaşıyor. Ana tarafları iki ittifak
oluştursa da ittifak dışında olan parti ve adaylar da var. Taraflardan kim
konuşursa konuşsun, 14 Mayıs seçiminin çok önemli ve çok kritik bir seçim
olacağını söylüyor.
Gerçekten de öyle, bu seçim Cumhur
İttifakı için önemli olduğu kadar Millet İttifakı için de önem arz ediyor. Aynı
zamanda bu seçim Türkiye’nin geleceği için de çok önemli. Birçok yapı açısından
bir kritik eşik mesabesindedir.
Malum AK Parti uzun yıllardır iktidardır.
Bu süreçte başardığı işler olduğu gibi başaramadığı işler de oldu tabi. AK
Parti ve birlikte yol yürüdüğü partiler, yapacakları çok işlerinin olduğunu
söylüyorlar. Bunun için seçimleri kazanmak için ellerindeki bütün imkânları
kullanacaklar.
Diğer taraftan Millet İttifakı da
kazanmak için bütün imkânlarını seferber edecek. Anlaşılan o ki bu seçim çok
kritik bir seçim olacak.
Partilerin vaatlerine ve düşünsel
yapılarına baktığımızda, CHP’nin kazanıp iktidar olması durumunda birçok açıdan
ülkenin ve dindar halkın kazanımlarının sekteye uğrama ihtimali söz konusudur.
Aynı zamanda hem Kürtler için hem de dini
hassasiyetleri olan kişi ve kesimler için de zor bir sürecin başlaması söz
konusu olabilir, CHP’nin kazanması durumunda.
Çünkü CHP kazanırsa, İslamî yaşamdan uzak
seküler bir hayat anlayışının oluşması ve toplum arasında yerleşmesi için
çalışmalarını en üst perdeden yapacak. İslamî kurum ve kuruluşların, dernek ve
vakıfların çalışmalarının engellenmesi adına kararlar alacak, aldığı bu
kararları uygulamak isteyecek.
CHP’nin en iyi yaptığı ifsattır.
Kazandığı takdirde nesillerin ifsada sürüklenmesi, geçici hazzın ve zevkin
peşinden giden, materyalizmi merkeze alan ve mistik hayaller peşinde olan bir
gençliğin yetişmesi CHP’nin öncelikleri arasında olacak.
CHP kazandığı takdirde, aile kurumunun
altına konulan bir dinamit mesabesinde olan İstanbul Sözleşmesi’nin tekrardan
yürürlüğe girmesi için girişimlerde bulunacak. Ki şimdiden CHP’lilerin çoğu
sözleşmeyi yeniden getireceklerini sıklıkla dile getiriyorlar. Bunu seçim vaadi
olarak konuşuyorlar.
CHP daha şimdiden diyor ki, “Eğer biz
iktidara gelirsek bazı kitlelerle hesaplaşacağız.” Bu sözlerle açıkça Müslüman
halka yönelik düşmanlıklarını dile getirmekten çekinmiyorlar.
CHP’liler İslam’ın düsturlarını orta çağ
karanlığı gibi yakıştırmalarla niteliyorlar. Dertleri belli, hedefleri belli.
CHP zihniyeti iktidar olduğu takdirde cumhuriyet rejiminin kuruluşundan sonra
dindar halka yaşatılan zulümlerin bir benzerinin yaşanması ihtimali vardır.
CHP’yi savunan medya kuruluşları ve
onlara yakın yazarlar son dönemlerde İslam’a ve değerlerine
tahammülsüzlüklerini açıkça dile getirmekten çekinmiyorlar. İnanç değerlerimizi
savunan yapılara yönelik ağır itham ve hakaretlerde bulunuyorlar.
Kazanma ihtimaline karşı Kılıçdaroğlu ara
ara helalleşmeden söz ediyor. Helalleşmeden söz eden Kılıçdaroğlu kendi
partisinden birilerinin toplumun inanç değerlerini aşağılamasına, tarikat ve
cemaatleri tehdit etmesine ses çıkarmıyor. Bu çok ciddi bir çelişki değil
midir? Bunun hiçbir yerinde samimiyet yoktur. Aslında helalleşmek istiyoruz
derken hesaplaşmak istediklerini farkında olmadan dışa vuruyorlar.
CHP kazanırsa Kürt meselesi tamamen rafa
kaldırılacak. Elde edilen kimi kazanımlar kaybedilecek. Dikkat ederseniz
CHP’nin başını çektiği 6’lı ya da gizli ortağıyla birlikte 7’li masanın
açıkladığı mutabakat metninde ne Kürtlerle ne de Kürtçe ile ilgili bir söz, bir
vaat yoktur. Durum böyleyken nasıl olur da bu seçimde Kürtlerden oy isteyecekler.
Kürtler en fazla CHP’nin iktidar olduğu
zamanlarda asimilasyona tabi tutuldu, CHP iktidarında Kürtler yok sayıldı. Ben
Kürdüm demek, Kürtçe konuşmak CHP iktidarında yasaklandı. Bu ne çabuk
unutuluyor. Durum bu kadar açık ve net iken CHP hangi yüzle Kürtlerin kapısına
gidip oy isteyecek.
CHP kazandığı takdirde masanın gizli
ortağı HDP’nin (dindar halkın asla kabul etmeyeceği) vaatlerinin yerine
getirilmesi de söz konusu olacak. HDP’nin seçime gireceği Yeşil Sol Parti seçim
beyannamesinde ne diyordu; biz Diyanet’i kaldıracağız, zorunlu din dersini
kaldıracağız. Bu zihniyet, İslam’ın Kürtleri geri bıraktığını dile getirecek
kadar haddini aşan bir zihin dünyasına sahiptir. Aynı şekilde bu zihniyet
sapkın hayat görüşüne sahip kesimleri de savunuyor, haklarının verilmesi
gerektiğini ifade ediyor.
Hal böyleyken; duyarlı, hassasiyet
sahibi, Kürdi ve dini duyguları ön planda olan, milletinin ve memleketinin
geleceği ve kazanımlarının muhafazası konusunda kaygısı olan bütün seçmenler 14
Mayıs’ta bu mülahazalarla sandık başına gitmelidirler.