Bir ümmet, bir toplum, bir kavim kendi tarihini bilmeli,
sorgulamalı, dersler ve ibretler çıkarmalı. Tarafsız, taassuptan uzak bir tarih
kültürüne sahip olmalı ki atalarının, kendisinden önceki nesillerin
doğrularından faydalansın, yanlışlarını ise tekrarlamasın? Tarih bilincine,
tarih şuuruna sahip olmayan bir halk diğer halkların kültürel saldırı ve sömürü
girişimleri karşısında kendini savunamaz, bu konuda zayıf kalır.
Tarih bilincini, tarih şuurunu genç nesillere aşılmak için
modern araçlardan faydalanmak, projeler geliştirmek, yatırım yapmak elbette
övgüyü hak eden bir şey. Batılılar en değersiz, sıradan, hatta isimleri
zulümle, katliamlarla anılagelmiş sözde kahramanlarını sinema sanatıyla, edebi
eserlerle, dizilerle, roman ve öykü yoluyla günümüzün nesillerine sevdirmeyi
başarmışlar, onları rol model olarak kabul ettirmişlerdir.
Elbette biz Müslümanlar da bu modern araçlardan
faydalanacak, tarihimizi, kahramanlarımızı sinema, dizi ve edebi eserler
yoluyla insanlarımıza tanıtacağız. Ama gerçeklere sadık kalarak, saptırmayarak,
tarihimizi ideolojik saplantılarımıza alet etmeyerek, tarihi kahramanlar
üzerinden algı operasyonlarıyla hakkı batıl, batılı hak göstermeye
çalışmayarak…
Buna ihtiyacımız da yok. Çünkü tarihimiz kahramanlıklar,
erdemler, faziletler tarihidir. Hiçbir ümmetin tarihinde bizim tarihimizde
olduğu kadar gerçek kahramanlar yoktur. Ümmetimizin tarihi içinde askeri,
bilimsel, ilmi alanlarda destanlar yazmış, ahlak ve erdemleriyle insanlığa yön
vermiş binlerce kahraman vardır. Türklerin içinden de, Kürtlerin içinden de,
Arap ve Farsların içinden de çıkmış böyle kahramanlar çoktur.
Ama tarihimizde meydana gelmiş yanlışları, sapmaları,
savrulmaları, ihanetleri, zulümleri de göreceğiz. Hoşumuza gitmese de, ideolojik
saplantılarımıza uygun düşmese de, resmi duruş ve söylemlere aykırı da olsa
gerçek tarihi anlatmalı, tarihi kahramanları heveslerimiz doğrultusunda hayali
kahramanlara dönüştürmemeliyiz.
Ne yazık ki son yıllarda bayağı revaçta olan ve büyük
izleyici kitlesi çeken tarihi dizilerin çoğu bu anlamda sınıfta kalmışlardır.
Büyük bütçelerle çekilmiş bu diziler, filmler genç nesillere, halka tarih
bilinci, tarih şuuru aşılamaktan uzaktırlar. Çünkü bu dizilerin yapımcıları,
senaristleri gerçek tarihi olayları anlatmaktan çok, resmi ideoloji
doğrultusunda tarihi olay ve şahsiyetleri yorumlamakta, arzuladıkları hayali
şeyleri onlara yaptırmaktadırlar.
Bu dizlerdeki tarihi kahramanlar ümmet şuurundan çok
milliyetçi, kavmiyetçi anlayışa yakın durmakta, kavimlerinin maslahatını
ümmetin geleceğinden önde görmektedirler. Yine bu dizlerde haramlık-selamlık
kültürünün aksine, yabancı kadın ve erkekler iç içe oturmakta, yemek yemekte,
hatta herkesin gözleri önünde birbirlerine sevgi ve aşk sözleri söylemekte,
dostluklar kurabilmektedirler. Önemli kadın şahsiyetler başta olmak üzere
kadınların çoğu tesettürü önemsememekte, kadınların ekseriyetinin gerdanları,
boğazları açık durmaktadır. Birkaç sloganik ifadenin dışında dizilerdeki tarihi
şahsiyetlerin ne yaşantılarında ve ne de söylemlerinde dinin bir ağırlığı var.
Hâlbuki gerçek tarih hiç de böyle değildir. Gerek
Osmanlılarda, gerek Selçuklularda ve gerekse tarihteki diğer Müslüman
devletlerde dini yaşantı ön plandaydı. Fransız devriminden sonra Batıcı
aydınların yoluyla bize bulaşıncaya kadar Müslüman yönetici ve halklarda
kavmiyetçilik, milliyetçilik hastalığı yoktu. Ümmet bilinci vardı. Yapılanlar
din adına, ümmet adına yapılırdı. Tesettüre ise mükemmel bir şekilde riayet
edilirdi. Haramlık-selamlık kültürü, çarşaf gibi adet ve giyinişler bizim
ülkemize Osmanlıdan gelmiştir.
Tarihi dizilerin yapımcılarına, senaristlerine,
yönetmenlerine, bu projelere destek veren yetkililere sesleniyorum.
Nesillerimizin, gençlerimizin tarih bilincine sahip olmalarını istiyorsanız
lütfen onlara gerçek tarihi anlatın. Doğruları ve yanlışlarıyla gerçek tarihi
öğrensinler.