Müslümanlar, Cumhuriyet Tarihi boyunca hemen hemen her cepheden gelen
saldırılara ve hakaretlere maruz kaldılar, ama hiçbir zaman şimdiki gibi bu
kadar ezik, bu kadar vurdumduymaz ve bu kadar zelil bir duruş sergilemediler.
CHP’nin tek başına iktidar olduğu ve devletin gücünü Müslümanlara karşı
seferber ettiği yılları hatırlayalım… Onca katliamlara, onca idamlara, onca
sürgünlere, onca işkencelere ve kısaca onca zulümlere rağmen Müslümanların
onurlarını koruduklarını ve kendilerine ödetilecek bedellere aldırmadan
zalimlere karşı durup haykırdıklarını tarih yazıyor.
Fakat bugün iktidarda kendilerini Müslüman olarak tanımlayanlar olmasına,
seçilmiş yöneticilerin çoğu kendilerinden ve atananların da hepsi kendi
eserleri olmasına rağmen, Müslümanlar neredeyse CHP dönemindeki gibi envaiçeşit
saldırılara ve hakaretlere maruz kalabilmektedirler. Bundan da daha onur kırıcı
olanı ise, âlimlerin, Müslümanlıktan geçinen aydınların, gazetecilerin,
cemaatlerin, derneklerin ve vakıfların sessizlikleridir. Zor zamanlarda ilgili
yerlere fetva yetiştirenler de bugüne kadar bu saldırılarda payı olanlara karşı
sessizliklerini bozmuş değillerdir.
O makamlardan mı, yoksa o makamlara oturanların kişiliksiz olmalarından mı,
bilmiyoruz, ama yaşayarak bildiğimiz bir şey var ki, sanki o makamlara
oturanların görevlerinden biri de Müslümanların değerlerini istismar etmek ve
onlara hakaret etmektir. İstisnaları dışında seçilmişleri de böyledir,
atanmışları da...
Malumumuz, beldelerini imarla yükümlü belediyeler, ilmi-bilimi öğrenmek ve
öğretmekle yükümlü üniversiteler ve toplumu hem evrensel değerlerle eğitmek ve
hem de okur-yazar yapmakla yükümlü okullar da tıpkı CHP dönemindeki gibi,
İslam’a saldırıların hala çok yoğun ve dahi kesintisiz olduğu yerlerdendir.
Belediye başkanlarının çoğunun İslam’ı referans aldıkları için seçilenlerden
oluşmaları, bütün rektörlerin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan tarafından tayin
edilmiş olmaları, bu rektörlerin hemen hemen hepsinin aynı zamanda AK Parti ile
de ilişkili olmaları ve okul yöneticilerinin hepsinin iktidarın ilgili
bakanlığı tarafından atanmış olmaları bile ne yazık ki, bu olumsuzluğu
gidermeye yetmiyor. Dolayısıyla gün geçmiyor ki, bir belediyenin, bir
üniversitenin ve bir okulun gerçekleştirdiği faaliyetler esnasında İslam’a bir
saldırı ve Müslümanlara bir hakaret olmasın!
Hülasa, Müslümanların hala rejimin ötekileri olarak onca saldırılara maruz
kaldıkları… Tetikçi bir seviyede seyreden medyanın, hakikatin değil, sahibinin
sesi olmak adına kendisini yandaş ve karşıt olarak konumlandırdığı… Hem
seçilmişlerin ve hem de atanmışların çoğunun bireysel çıkarlarını kendi
yükümlülüklerine önceledikleri… Ve yöneticilerin milletin hakkına ve
değerlerine yönelik saldırıları bertaraf etmek yönünde yükümlülüklerini
hakkıyla ve layıkıyla yerine getirmedikleri ve gerçekleri söyleyenleri de
çeşitli baskılarla susturmaya çalıştıkları günlerden geçiyoruz.
Müslümanlar olarak cevabını vermemiz gereken soru şudur: Cumhuriyetin
ikinci yüzyılında da rejimin ötekileri olarak yaşamaya devam mı, yoksa bu
zillete tamam mı?
Unutmayalım ki, eğer halimiz-duruşumuz hayırlı değilse, akıbetimiz de
hayırlı olmayacaktır!