Sovyetlerin yıkılışı sonrası insan fıtratına aykırı olan
Komünizm ütopyasının tarihe karışmasıyla Kapitalist, Liberal Batı’nın
karşısında tek hakiki rakip, biricik gerçek alternatif İslam kaldı. Hasta Batı
uygarlığı ayakta kalabilmek, ömrünü biraz daha uzatabilmek için tüm gücüyle İslam’a
savaş açtı.
İslam’ın önlenemez yükselişi, Avrupa, Amerika ve tüm dünyada
insanların İslam’ı kurtuluş ve mutluluğun kaynağı görüp ona yönelmesi, İslam’ın
Batıda hızla sempati toplayıp birçok yerde Hıristiyanlığın önüne geçmesi Batılı
egemen güçleri harekete geçirdi.
O gündür bugündür Batı, özellikle Amerika, İngiltere ve
Fransa’nın öncülüğünde İslam dinine açtığı savaşta bitip tükenmek bilmeyen bir
çaba harcıyor. Projeler üzerine proje üretiyor ve bu projeleri hayata
geçirebilmek için hiçbir fedakârlıktan çekinmiyor. Büyük mali kaynakları kullanarak İslam’ın
yükselişini engellemeye çalışıyor. Müslümanların birliğini bozacak, onları
güçten düşürüp zayıflatacak, İslam’dan uzaklaştıracak her projeye büyük
bütçeler ayırıyor. Irkçılığı, ahlaki yozlaşmayı sinsice yaygınlaştırıyor, hem
kendi hem de İslam ülkelerindeki ırkçı, faşist yapıları, sapkın akımları
çeşitli bahanelerle destekliyor.
Ama özellikle Batının büyük kaynaklar aktararak hayata
geçirdiği iki önemli proje Müslümanlar için çok büyük tehditler oluşturuyor.
Müslümanların bu iki proje konusunda uyanık olmaları ve bu projeleri akamete
uğratmaları gerekmektedir. Bu konuda gösterilecek bir gaflet ve gevşeklik bu
şeytani projelerin başarı şansını daha da artırır.
Bu projelerden biri Müslümanların inancına, kutsallarına,
değerlerine saldırarak, Müslümanların Peygamberini ve yüce kitabını
aşağılayarak Müslümanlar arasında kendilerini değersiz hissetme duygusunun
yaygınlaşmasını sağlamak. Bu yolla Müslümanların İslam’a, Peygambere, Kur’an’a
olan bağlılığını zayıflatmak, Müslümanların bu kutsallar konusundaki
hassasiyetini aşındırmak… Bir düşünün sürekli, sık sık yakılıp yerlere atılan,
ayaklar altında çiğnenen bir kutsal kitaba insanların saygısı zamanla
zayıflayıp aşınmaz mı? Veya hakkında çirkin karikatürler yayınlanan, haşa
terörist ilan edilip çirkin ithamlara maruz bırakılan bir peygambere olan sevgi
ve saygı gün geçtikçe etkisini yitirmez mi?
İslam’ın muhatabı olan halklar, hatta Batı kültürünün istilası altındaki İslam
dünyasının halkları ve genç nesiller aşağılanmasına, hakarete uğramasına rağmen
savunulmayan, sahiplenilmeyen bir kutsal kitaba, bir peygambere olan ilgilerini
yitirmezler mi? Dünya halklarının gözünde İslam ve onun kutsalları
değersizleştirilmiş olmaz mı?
Batı bu saldırıları sürekli, ısrarla yapıp Müslümanları
bıktırmak, bu saldırılara alıştırmak, alçak saldırıları sıradanlaştırmak ve
Müslümanlar arasında değersiz olma duygusunu kökleştirip yaygınlaştırmak
istiyor. Kendini değersiz gören, sürekli aşağılanmış hissedip aşağılık kompleksine
kapılan bir ümmet düşmanlarına, sömürü ve istilaya nasıl direnip de uyanışı,
dirilişi gerçekleştirebilir?
Diğer bir proje ise mezhepçiliğin yaygınlaştırılmasıdır. Bu
konuda Amerika ve İngiltere görev dağılımına gitmişlerdir sanki. Amerika Sünni
mezhepçiliği, İngiltere ise Şii mezhepçiliği güçlendirmek, yaygınlaştırmak için
kolları sıvamışlar ve ne yazık ki çok önemli aşamalar da kat etmişlerdir.
Batılı şeytani güçler Müslümanların bu konudaki zaaflarını keşfetmişler,
Müslümanların arasındaki geçmiş, tarihsel ihtilafları büyütüp sürekli
kaşımışlar, kabuk bağlayıp iyileşme yoluna giden yarayı zehirli oklarıyla deşip
kanatmışlar ve tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar güçlü bir şekilde bu
silahı kullanıp ümmeti fitne bataklığında boğmaya çalışmışlardır. Müslümanların
arasındaki cahil, gafil, bağnaz kesimlerin varlığı da bu şeytani projelerin
daha da etkili bir şekilde uygulanmasına ne yazık ki katkı sağlamıştır.
Biz Müslümanlar mezhepçiliğin İslam’ın önünü kesmeye çalışan
Batılıların bir projesi olduğunu bilmeli, bu şeytani tuzağa düşmemeli,
mezhepçilik yapan, ihtilafları kaşıyan kim olursa olsun onlardan yüz çevirmeli,
mezhepçilikten ve mezhepçilerden, tekfircilerden beri olduğumuzu ilan
etmeliyiz.