Kim bilir belki de
Filistinliler Türkiye'ye güvenmişlerdi. Dünyaya parmak sallayan, en zalimine
perva etmeyen, BM kurulunda Dünya beşten büyüktür diyen, Siyonist çetenin
liderine “one minut” çeken, coğrafyalarımızda akan kanın tek müsebbibi ABD ve
israil'dir diyen cesur ve bilge bir lideri vardı zira Türkiye’nin. Netanyahu’ya
terörist diyecek kadar berrak bir zihne sahip, Filistin için gizliden gizliye
ağladığına şahit olunan bir seçilmişi vardı Türkiye'nin zira. En önemlisi
“Kudüs kırmızı çizgimizdir”, HAMAS’a “mücahittir” diyecek kadar onlardan ve
bizden biri vardı Türkiye'nin başında. Ve daha da önemlisi Filistin'in tapusu
halen Türkiye'deydi.
Bir ülkenin liderinin
sözleri resmi nitelik taşır ve bağlayıcıdır. Bütün bu bağlayıcılıklara
dayanmıştı belki de Filistin halkı. Katar'ın, Irak'ın, Suriye'nin, Libya'nın,
Azerbaycan'ın, Somali’nin, Mali’nin, Afganistan'ın, Kıbrıs'ın, Bosna Hersek’in
yardımına koşan ve askeri üs kuran Türkiye, seçimle gelmiş Filistin'in meşru
hükümeti HAMAS'ın talebiyle angajman kuralları gereği elbette Gazze’ye askeri
birlik gönderebilir ve savaşı bitirebilirdi. İsrail'in işgalci olduğuna dair
onlarca BM kararına dayanarak tapusu kendinde olan Filistin’e her türlü insani
yardımı bir avuç Yahudi’ye perva etmeden gönderebilir, halkın kahir
ekseriyetinin talebini bağlayıcı kabul edip Yahudi çete ile ilişkilerini
kesebilirdi. Bunlardan herhangi birisi savaşı bitirirdi elbet ve daha burada
sayamayacağımız onlarcasını da yapabilirdi.
İşte bütün bunlara güvenmişti
Filistin belki de. Ama olmadı. Ankara'ya bir şeyler oldu/oluyor gibi. İlk
günlerin heyecanını saymazsak Ankara suspus. Ticari ve siyasi ilişkiler hız
kesmeden devam ediyor Yahudi çeteyle. Yetmedi devletinin resmi ve yarı resmi
kurum ve kuruluşları halkın bin bir emekle yürüttüğü boykotu delik deşik
ediyor. Ankara'nın bunlara bir tek "Eyyyy gafiller!" sözü yetecekti
oysa.
Gazze, hükümetin, siyasetin,
ticaretin, basının ve “tebanın” gündeminden tamamen düşmüştür. ABD konu ile
ilgili bir açıklama yapmışsa haber olur o kadar. Ankara'da acayip şeyler oluyor
son zamanlarda. İpi Tel Aviv ve Washington’un elinde olan DEM (eski HDP) kadim
Erdoğan düşmanlığını bir kenara bırakarak, İstanbul, Ankara ve İzmir'de aday
gösteriyor. Bu hamle CHP'ye buralarda kesin kaybettirir. Daha ötesi PKK/DEM
çevreleri “Kürt sorununu ancak Erdoğan çözer” demeye başladı. Avrupa'daki
görüşmelerde kayyum atanmayacağı sözü verildiği iddialar arasında. Doğuda 5-6
ili kaybetme pahasına HÜDA PAR’la ittifak yapmadı. FETÖ ile iltisaklı olduğu
iktidar çevrelerince sık sık söylenen İYİ Parti'nin tek hedefinin CHP olması ve
bir başına seçime giriyor olması başkaca bir garabet olsa gerek.
Anayasa mahkemesinin TİP'li
Şerafettin Can Atalay hakkındaki kararı cılız tepkilere rağmen danışıklı bir
karar olarak okundu. Malum TİP, CHP'ye rağmen bir başına seçime girme kararı
aldı ve bazı yerlerde CHP'ye kaybettirecektir. Ve tabii ki daha daha önemlisi
Danıştay, tarihe geçecek tarihi bir kararla 450 FETÖ'cü hakim ve savcıyı göreve
iade etti. Ve kızılca kıyamet kopmadı, yer yerinden oynamadı. Bir iki tepki ile
geçiştirildi. Yine takip edenler bilir son zamanlarda FETÖ'cü hesaplarda bir
sükûnet ve dinginlik hakim.
Ben çözemedim. Gayrı siz ne düşünürsünüz?