Başlık çarpıcı.

            Belki de uçuk.

            Ama tarihin mezarlığına bakıldığında, içerisinde yıkılmaz denilen yığınla devletin, imparatorluğun, krallığın veya şahlığın yıkıldığını görmekteyiz. Bugün tarihin yıkıntıları arasındaki devletleri, kalıntılarından anlamaya çalışıyoruz.

            İlk dünya savaşı olarak bilinen Kadeş’in tarafları olan Hitit ile Ramses’lerin ülkesi Mısır’ın yerinde sadece kalıntılar var.

            Meşhur Roma İmparatorluğunu, arenalarından anlamaya çalışıyoruz.

            Sasani’lerin edebi eserlerini inceleyip, diğer kalıntılarla birleştirerek ülke hakkında yorum yapıyoruz.

            Mimar Sinan’ın eserleri üzerinden Osmanlı’yı değerlendiriyoruz.

            Örnekler çoğaltılabilir. Ama bana öyle geliyor ki, ABD’nin bu mezarlıktaki yerini alması yakındır. Mesafe olarak bir günlük uzaklıktan dahi bakıldığında, bütün belirtiler bunu gösteriyor.

            ABD’nin yıkılması öyle garipsenecek bir olay olmayacaktır. Çünkü Trump’ın ikinci kez ABD’nin başına geçmesi ve yapmak istediği uçuk, kaçık icraatlarına hızlı başlaması, bir çatırdamayı beraberinde getirmiş durumdadır.

            Nitekim Gorbaçov’un SSCB’de gerçekleştirmek istediği reformlardan sonra ülkesinin ekseni kaymış ve 1991 yılında dağılmıştı. Burada kilit nokta eksen kaymasıdır. Çünkü ülkeler eksen kaymalarını yavaşça gerçekleştirip ıslahat veya aniden yapıp devrimler gerçekleştirebilirler. Bazen zamanın ayarını kaçırdıklarında çöküntülerle karşılaşabiliyorlar.

            Gorbaçov, SSCB’de komünist sistemin çöktüğünü görmüş ve ekonomik olarak ABD veya AB ülkelerine benzer bir yönetime yumuşak geçiş yapmak istemişti. O zamanlar İran’ın başında İmam Humeynî vardı ve Gorbaçov’un arayışını fark etmiş olacak ki, kendisini bir mektup ile İslam’a davet etmişti. Tabiri caizse; “Batı’da çare arama, bütün dertlerin çaresi İslam’da mevcuttur” demişti.

            Komünizmin çare üretmediğine en iyi örnek Almanya idi. Batı ve Doğu Almanya şeklinde bir duvarla ikiye bölünen ülkede, bariz bir fark görülüyordu. Sosyalist düzenden komünizme bile geçemeyen Varşova Paktı ülkelerinin içinde bulunduğu perişanlığa, Berlin Duvar’ından atlayarak Batı Almanya’ya geçmeye çalışan Doğulular iyi bir örneklik teşkil ediyordu.

            ABD’yi tüccar mantığı ile yönetmeye çalışan Trump, ekonomik çıkarlarını söz konusu edip dünyaya musallat olan bir mafya babası gibi davranmakta ve bu gidişle ülkesinin eksenini kaydıracak hareketler yapmaktadır.

            Esas olarak Trump, başka devletler için ABD’nin kasasından bir metelik dahi vermemek niyetindedir. Öyle ki, Joe Biden zamanında Ukrayna’ya yapılan 500 milyar dolarlık askeri ve ekonomik yardıma karşılık, bu ülkede bulunan nadir toprak elementlerine dahi göz dikmiş bulunuyor.

            Özetle Trump’lı ABD, “Ak Zambaklar Ülkesi” gibi kendi sınırları içinde müreffeh bir hayat yaşamak niyetinde görünüyor. Bunu gerçekleştirmek için ekonomik savaşları başlatmış durumdadır.

            Gerekenin yapılması eksen kaymasını beraberinde getirecektir ama Trump’ın umurunda görünmüyor. Trump’ın kafasında planladığı, kendi içinde müreffeh ama başka başka devletlerin derdi ile dertlenmeme meselesi, özellikle derin ABD’de eşyanın tabiatına zıt görüldüğünden, kanaatimce SSCB’deki çöküntü gibi bir sonuç doğurabilir.

            Zaten bu dozdaki emperyal bir devletin kalesine çekilmesi, yıkılmazsa bile ABD’nin dünya üzerindeki hegemonyasının sonunu getirecektir.