Pazardan dönüyorum. Otobüsten
indim.
Domates, patlıcan, meyve,
sebze...
Haftalık aldığımız için beş,
altı poşet.. Ama ağır.
Delikanlı da otobüsten indi.
Elimin dolu olduğunu görünce “yardım edeyim” dedi.
Gencin yardım edeyim sözü o
kadar hoşuma gitti ki!
Otobüste kendinden büyüklere
yer vermemek için ölü balık taklidi yapan o kadar çok genç gördüm ki!
Bu gencin poşetleri taşımada
yardım edeyim sözü mest etti beni. Allah’ım ne kadar kötü bir duruma düştük!
Yardım edeyim diyen bir gence hayran hayran bakar olduk!
"Yok, sağol" dedim,
Tekrar ısrar etti. Kırık bir
Türkçe ile "sen benim babam gibi, aynı yaş" deyince anladım
delikanlının Türkiyeli olmadığını.
Peki, dedim.
Amacım 3 dakikalık yolda
muhabbetti. Öyle ya şeytanlaştırılan insanlardı onlar. Düşmanlaştırılan, hedef
haline getirilen.
Adın ne diye sordum.
Ahmet, dedi.
Aferin Ahmet, dedim! Bu
aralar sizi düşmanlaştırmak için ellerinden gelen her şeyi yapan ırkçılar var.
Siz insanlara yardım ederek bu oyunu bozmada halka yardım edin, dedim.
Tüm cümlelerimi anladı mı
bilemem ama gülümsedi.
Nerelisin Ahmet dedim.
Halep.
Ne iş yapıyorsun?
Tekstilde çalışıyorum.
Baban ne iş yapıyor?
Baba savaşta vefat dedi.
Abin var mı dedim.
Yok. Küçük kardeş var, dedi.
Peki, annen nasıl size
bakıyor? Senin tekstil maaşın yetiyor mu evin giderlerine?
Benim anne de savaşta vefat,
dedi.
O an yüreğimin orta yerinde
bir deprem oldu sanki.
Anne yok, baba yok, abi yok
ve küçük bir kardeşi var.
Kaç yaşındasın, diye sordum
On sekiz dedi.
Gözlerine baktım delikanlının.
Oğlumun gözbebekleri ile
bakıyordu.
"Yardım edeyim, sen
benim babam gibi, aynı yaş" derken yoksa babanı mı özledin çocuk?
Aman Allah’ım bu poşetler ne
kadar da ağırmış!
Yok, ne ellerim ne omuzlarım
ne de yüreğim taşıyamıyor.
Senin hukukunu savunamadık
çocuk!
Sen "Yardım edeyim, sen
benim babam gibi, aynı yaş" derken biz “sen aynı benim çocuk gibi, aynı
yaş” diyemedik!
Sitenin bahçesine girdik.
Ahmet gel bu akşam bizde
yemek yiyelim dedim.
Yok dedi. Arkadaş bekliyor.
Yemek yaptı.
Israr ettim. Aşırı ısrar
ettim. Yok. Hanımı aradım yemek var mı? Var. Var ama Ahmet gelmiyor.
Ahmet bari bu poşetleri eve
kadar getir dedim.
Amacım onu bir şekilde eve
sokmak. Hani yemek yemiyorsa bile bari bir tabak yemeği evine götürsün.
Ahmet asansöre kadar poşeti
getirdi.
Yine ve tekrar tekrar ısrar
ettim.
Hayır! Gelmedi. Koşarak dönüp
gitti.
Hani bu Suriye’ye defol
dediğimiz çocuklardan biriydi Ahmet.
Hem yetim hem öksüz
Hem anne hem baba ve daha on sekizinde!