İnsanlık şirke meylettiğinde
Tanrı’nın karşısına koyacak bir şey arar.
Kimileri Şemsiler gibi güneşe
tapar oldu
Kimileri aya taptı.
Kimileri krallara, kimileri
bilgelere, din bilginlerine taptı.
Elbette tapınma süreci önce saygı
ile başladı, sonra saygıyı abartmakla devam etti ve en sonunda saygı duyulan
şey “biricik”e dönüştü.
Yaşadığımız çağda da elbette
Allah’tan hazzetmeyenler var. Bu insanlar Tanrı’nın karşısına koyacak bir şey
aradılar.
Aradıklarını da buldular:
Bilim!
Elbette bu yazı bir bilim
düşmanlığı ya da güneş, ay yıldızlar düşmanlığı değildir.
Sadece Tanrı’dan kaçanların
hezeyanlarını ortaya koyma çabasındayız.
Buyurun size bilimin gelişim
serüveninden 2 örnek sunalım…
***
Bugün kafatası ölçümü yapmak
ırkçılığın zirve noktasıdır.
Ama bundan 200 yıl önce
oldukça bilimsel bir durumdu bu.
Avusturyalı hekim bilim
insanı Franz Joseph Gall insanı kafatasına göre tasnif eden bir
disiplin kurmuştu.
Sonrakiler bu disipline
Frenoloji dediler.
Bu bilim dalına göre kişinin
kafasının şeklinden onun karakterini, kişiliğini ve suça yatkınlığı
belirlenebilirdi.
İşte bu bilim dalı kafatası
ölçümünün babasıdır.
Bugün dalga geçtiğimiz bu
yöntem 19. yüzyıla göre bu teori bilimsel bir gerçeklikti.
200 yıl önce kafatası
ölçümüne karşı çıksaydınız size bilim düşmanı diyeceklerdi.
***
Bilimin bir zamanlar “zinhar
olmaz” dediği başlıklardan biri de emzirme meselesidir.
Önce geçmişe gidelim…
Antik çağda, anne sütü kutsal
sayılıyordu.
Bir bebeğe “sadece annesi
bakmalıdır” anlayışı hâkimdi.
Eski Yunan filozoflarından,
Çin, Mezopotamya, Mısır ve Roma Uygarlıklarına kadar tamamı anne sütünü
önemsiyordu.
Hatta Ortaçağ’da
emziren anne kutsal sayılırdı.
Ta ki Rönesans’a yani bilim
çağının başlarına kadar.
Rönesans’la beraber emziren
anne gitti, göğsünü sergileyen kadın geldi. Anne vücut estetiğini korumak için
emzirmez oldu.
Sonraki yüzyıllarda anne sütü
kötülendi ve alternatif olarak bebe maması önerildi. Hatta, mama anne sütünden
çok daha faydalıdır, anne sütü zararlıdır bile denildi.
Bilimin
sekülerizme/ideolojiye kurban edildiği, Tanrı inancının izlerinin silinmek
istendiği yıllardı.
Emzirmek, çocuğunu düşünmek,
köylülüktü. Modern bilim mamayı öneriyordu.
Bundan 50 yıl önce mama anne
sütünün yerini tutamaz deseydiniz bilim düşmanı ilan edilirdiniz.
Oysa insan kendi çağının
ürünüdür. Kendi çağı ile sınırlıdır. Evet kendisinden sonrakilere bir birikim
bırakır ama kendi zamanının iddiasını tüm zamanların doğrusu yerine koymaya
çalışırsa işte bu bilimsel yobazlıktır!
İnsan zaman ve mekân üstü
güce teslim olmak yerine onunla (haşa) didişmek için uğraşırsa bazen doğa
olaylarını, bazen sihri bazen atalarının yolunu bazen bilimi yücelterek üstün
gelmeye çalışır.
Fakat her seferinde aynı
sonuç yaşanır.
Allah hakimler hakimidir!