Hamd âlemlerin Rabbine, salat ve selam da
O’nun pak Rasulüne olsun.
“Yer o yaman sarsıntıyla sarsıldığı,
içindeki ağırlıkları dışarı attığı ve insan “Buna ne oluyor?” dediği
zaman…” Zilzal suresi 1-3
Aslında kıyamet sahnesi olan bu ayetleri,
depremde hemen hepimiz yaşadık ve bu kez o kadar uzun sürdü ki, hiç bitmeyecek
sandık. Uykudan uyandıran, hayretlere düşüren, sanki dakikalar süren bir
sarsıntı idi. Ne zor anlardı yâ Rabbi…
Hayatla ölüm arasında ince bir çizgide
gidip geldik. Depremin uzunluğu ve beraberinde getirdiği sorular insana ölmeden
önce ecel teri döktürdü. Kıyamet kopuyor gibi bir his… Şu an yaşıyoruz ama az
sonra başımıza neler geleceğini bilemiyoruz.
Deprem biter bitmez uzak şehirlerdeki
sevdiklerimizden gelen mesajlar, korkumuzu daha da artırdı. “Çok büyük bir
depremle uyandık ama bizi merak etmeyin, iyiyiz.” tarzında… “Bu deprem hem bizi
hem 600-700 km uzaklıktaki şehirleri aynı derecede etkiledi ise ne çapta bir
felaketle karşı karşıyayız?” Düşünceler, korkular, endişeler…
Olanlar oldu artık, Rabbim bundan sonraki
süreç için yardım etsin cümlemize. Deprem esnasında nasıl da istiğfar
ediyorduk, kelime-i tevhid getiriyorduk. Normal zamanda rutin olarak yaptığımız
zikirler bizi nasıl da yürekten etkiliyordu o anda. Korkuyla karışık bir
hafifleme, bir rahatlama hissettik hepimiz. Çünkü günün telaşında, gecenin
yorgunluğunda yapamadığımız zikirleri can u gönülden yapıyorduk. Sanki o an
ölsek, sanki bize hiç sorgu sual olmayacak gibi bir hafiflik…
Neden biliyor musunuz? Ayette geçen “yer
ağırlıklarını dışarı atarken” aslında biz de ağırlıklarımızdan, günahlarımızdan
kurtuluyorduk. Aslında bir nevi, içinde yaşadığımız ve içine gömüleceğimiz
yeryüzüyle uyum sağlamıştık. Bulunduğu ortama uyum sağlamayan kimseler huzursuz
olurlar. Dikkat edin, deprem zamanı insanlar fıtri yapıları itibariyle hangi
inanca sahip olurlarsa olsunlar Allah’ı zikrederler.
Huzurlu kalmak için ağırlıklarımızı
atmaya, istiğfar ve kelime-i tevhitlere devam edelim. Manevi ağırlıklarımız
gibi maddi ağırlıklarımızdan da kurtulalım. Evimizde bir kış boyunca bir kez
giyip sonra kışlıklarla beraber kaldırdığımız onca kıyafet, birkaç tane olup da
mevsim boyu tozlanan ayakkabı, yüklükte “Bir gün kalabalık misafir gelirse
lazım olur.” diye beklettiğimiz bir sürü yorgan, battaniye veyahut döşek
vardır.
Dolabımızı açtığımızda üstümüze yürüyen
kıyafetler, üzerimizde maddi olduğu gibi manevi ağırlık da yapar. Böyle bir
sevap kapısı elimize geçmişken, ağırlıklarımızdan en güzel bir şekilde kurtulalım.
Ancak bunu yaparken dikkat edelim de bizim ağırlıklarımız başkalarına yük
olmasın.
Bakara 267. ayette
buyrulur: “Kendinizin gözünüzü kapatmadan alamayacağınız bayağı şeyleri
infak etmeye kalkışmayın…”
STK’lardan ricamız, halkımızın
bilinçsizliğine, -açık ifade edecek olursak- makyaj malzemesi, topuklu ayakkabı
vermesine, çöpe atacakları eşyaları vakıflara göndermelerine rağmen ikinci el
kıyafet ve eşyaları da kabul etmeleridir. Zira kullanılmayacak haldeki eşyalar
bile bir kenara ayrılıp yakacak olarak, tutuşturma amaçlı bile kullanılabilir.
Rabbim cümlemizin yardımcısı olsun.
Yaralarımızı merhametiyle sarsın, kalplerimizi muhabbetiyle sarıp sarmalasın.
Dünya hali her şey mümkün… Her daim hakkınızı helal edin.