Geçenlerde meşhur Rus yazar Tolstoy’un
bir hikâye kitabını okuyordum. O kitapta “Surat’ın Kahvehanesi” diye bir öykü
vardı. Surat, Hindistan’da bir kent. O dönem, yani yaklaşık yüz elli yıl önce
seyahat eden çeşitli milletlerden tüccarlar, bilginler bu meşhur kahvede
buluşup sohbet ederlermiş.
İşte o öyküde bir Yahudi tüccar, Yahudi
halkının geleceğiyle ilgili şunları söylüyor; “Biz Yahudiler, Allah’ın seçilmiş
halkıyız. İnsanlığı yönetmek, efendi olmak için gönderildik. Bakmayın şimdi
dağınık olduğumuza. Tanrının bize vaadi var. Kutsal Filistin topraklarında,
Kudüs’te Süleyman Mabedini tekrar inşa edecek, onun etrafında büyük bir Yahudi
devleti kuracağız. Vaat edilmiş tüm toprakları ele geçirecek, dünyadaki tüm
Yahudileri bu topraklara yerleştirdikten sonra dünyaya hükmedeceğiz. Bu
Tevrat’ın, tanrının bize müjdesidir.”
Tolstoy bu öyküyü en az yüz elli yıl önce
kaleme almış. Büyük Yahudi devleti asırlardır Yahudilerin hayallerini süsleyen
bir arzudur. Günümüzün laik Siyonistleri ile sınırlı bir arzu değildir yani.
Anlatmak istediğim İslam dünyasının kalbinde Kudüs merkezli büyük bir Yahudi
devleti kurma, Mescid-i Aksa’yı yıkıp yerine Süleyman Mabedini inşa etme hayali
Yahudilikten, muharref Tevrat’tan kaynaklanan dini bir hayaldir. Aslında
Yahudilerin Müslümanlara karşı verdiği savaş bir din savaşıdır. Basit bir
toprak meselesi değildir. Yahudilerin bu ideali çok eski, çok köklü,
dinlerinden kaynaklanan bir idealdir. Ve bu ideallerini gerçekleştirmek için
hiçbir girişimden, saldırıdan, komplodan, ihanetten, kirli siyasetten
vazgeçmeyecekler.
Siyonistlerle normalleşen, İsrail’le
barış hayalleri kuran, Siyonist çete ile yan yana barış içinde
yaşayabileceklerini sanan halkı Müslüman olan ülke yönetimleri, liderler büyük
bir gaflet, hatta ihanet içerisindedirler. Yahudilerin bu büyük hayallerini
gerçekleştirme konusunda onlara yardımcı olmakta, önlerini açmakta, İslam
dünyasının istila edilme tehlikesine katkı sağlamaktadırlar çünkü.
Siyonistler asla durmayacak, hele de
dünyanın gidişatını, politik ortamı kendi lehlerine gördükleri böyle bir zaman
diliminde. Bir daha böyle bir fırsatı yakalayamayacaklarının bilincindeler.
Dünyanın büyük güçleri onlardan yana ve İslam dünyasındaki yönetimler tehlikeyi
hissetmekten çok uzak bir şekilde derin bir uykunun kollarındalar. Onlar tarihi
bir fırsat yakaladıklarını düşünüyorlar ve bu uğurda hiçbir fedakarlıktan
çekinmeyecekler.
Mücadeleci Müslümanların, gayretli
Müminlerin Kudüs davasını, Filistin’deki İslami direnişi olduğundan çok daha fazla
önemsediklerini, Kudüs davasını davaların anası haline getirmenin anlamsız
olduğunu düşünen, bunu iddia eden çevreler, kesimler, kesinlikle korkunç
tehlikenin farkında değiller.
Büyük Yahudi devleti sadece Yahudilerin,
Siyonistlerin hayali değil; Batılı devletlerin de arzusu… İslam’ı kendi
sömürgeci emellerine engel, uygarlıklarına tek rakip ve alternatif gören Batılı
güçler, İslam dünyasının kalbinde kurulacak olan ve İslam dünyasındaki yeraltı
zenginliklerin, stratejik coğrafyaların çoğuna hâkim olacak olan büyük Yahudi
devletinin İslam’ın tekrar dünyaya hâkim olma sürecine büyük darbe vuracağını,
İslam ümmetini tarumar edeceğini biliyorlar. O yüzden Yahudilerin bu
hayallerine tüm güçleriyle destek veriyorlar.
Bu büyük tehlikeye, bu büyük ihanet planına
karşı yegâne çare ümmetin vahdet içerisinde direnmesi, ölümüne Kudüs’ü ve
Mescid-i Aksa’yı korumasıdır. Ve Siyonist çete ile, onun dost ve yardımcıları
ile mücadele eden her Müslüman devlet, yapı ve cemaat ile mezhebine,
milliyetine bakmadan güç birliği yapılmasıdır.