“Kinlerini ağızları ile dışa vuruyorlar, ancak kalplerinde gizledikleri kin daha büyüktür.” (Âl-i İmran Suresi 18)
Bu ayetten mülhem şu söz de güzeldir: “Testi, içinde ne varsa dışarı onu sızdırır.”
Ve şu Hadis-i Şerifi de ser levha olarak hatırlayalım: “Hayırlınız, kendisinden hayır beklenilen ve kötülüğünden emin olunandır; şerliniz ise kendisinden hayır beklenmeyen ve kötülüğünden de emin olunmayandır.”
Ve vefat yıl dönümünde bir kere daha rahmetle yâd ettiğimiz Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin o enfes yorumu: “İnsan eğer insan olmazsa, şeytan bir hayvana inkılâp eder.
İnsan, bazı frenkler ve frenkmeşrepler gibi ihtirâsât-ı hayvâniyede terakki ettikçe, daha şiddetli bir hayvâniyet mertebesini alır..İşte, muzır kâfirler ve kâfirlerin yolunda giden sefihler, Cenâb-ı Hakkın hayvânâtından bir nevi habislerdir ki, Fâtır-ı Hakîm onları dünyanın imâreti için halk etmiştir.”
Üstadın (17.Lema’nın 6.Notasındaki) bu nitelemesi gerçekten mükemmel:
“Yeryüzünün imarı için beşer kılığında yaratılmış bir takım pis yaratıklar.”
Halifelik gibi bölgesinde kendisine muazzam bir üstünlük sunan o vesileyi hatta tüm dünya müslümanları nezdinde müthiş bir meşruiyyet sağlayan o dayanağı çöpe atmış bir zihniyetten memleketin iyiliği için mantıklı bir fikir, faydalı bir proje, olumlu bir adım beklemek zaten saflık olur.
İslamın aziz ahkamını kaldırıp yerine ecnebiden aldıklarını koyanların bahsettiği adalet de ne ola ki?
Alimleri asanların, hapsedenlerin, sürgün edenlerin, susturanların izindekilerden biri belediye başkanı olduğunda Fatih Sultan Mehmet’in Türbesine tekme atmıştı şaşırtıcı mıydı? Hayır.
Zamanında nice camiyi satan, yıkan, kapatan, içine kilise gibi sıra dizmeye kalkan hatta bazılarını ahıra çeviren malum geleneğin takipçileri, Şehzadebaşı Camiinde birtakım iğrençlikler sergilemişler. İlginç mi? Hayır.
Gücü ellerine geçirdiklerinde Ezan-ı Muhammedi’yi bile 18 sene “tangır tungur” okutanların mümessilleri, namaza gelenlere “domuz bağcı” demişlerse tuhaf mı? Hayır.
Hani belki düşündürücü olan bir şey varsa o da şudur: Şu diyarın manevi ruhundan, sırrından, sevdasından, tarih ve medeniyetinden, irfanından, edebinden, hayasından zerre kadar bir şey alamamak? Milyonlarca şühedasından, ulemasından, sûlehâsından, evliyasından bir gram nasiplenmemek? Mevlana’sından, Yunus’undan hiç etkilenmemek.
İnanın kedisi köpeği bile, şu coğrafyanın özüne, eti, kemiği olmuş hikayesine bunlar kadar yabancı değildir, bunlar kadar bigâne bunlar kadar uzak değildir.
Hukukun dinamiği; “bizden ise çalmamıştır” gibi bir hüsnü kuruntu ile, “bizden ise çalmışsa da sizi ilgilendirmez” arasındaki farka göre işlemez. Türkiye gerçekliğinin egemenlik siyasetine tarafgirlik bağlamında önyargılı bakanların, demokrasi güzellemelerinin de sürekli öykündükleri batı dünyasında görecesiz bir karşılığı yok.
Haliyle kendilerini her türlü yargının üstünde bir çeşit “yarı tanrı” görme sendromuyla beyazlığın, elitliğin kaymağını yeme de bir yere kadar.
Siyonistlerin Amerikan güdümünde sürdürdükleri benzer tutum, onların lanetini artırmaktan, herkesin onlara karşı kin ve nefretini büyütmekten başka bir işe yaramadı, ortaklarına da avânelerine de yaramaz.
Şimdi de kendilerini bırakın desteklemeyi, övmeyenlere karşı da boykottan söz ediyorlar. İyi de yarın seçim olduğunda kimlerden oy isteyeceksiniz?
Kutuplaşma siyaseti iktidarlar tarafından üretildiğinde onlara katkı sağlar. Eğer muhalefet bu yemi yutmuşsa kendi sonunu hazırlamış demektir.
Yine o Nebevî ikaz ile bitirelim: “İçki bütün kötülüklerin anasıdır.”
Yolsuzluğun, yalanın, iftiranın, kutsala saldırının, halkı aşağılamanın, vaadinde durmamanın, küfretmenin, tacizlerin ve diğer bütün kötülüklerin!