Bir belediye otobüsü. Ayakta
yolcu görünümlü provokatör, uzaktan kumandalı kukla biri, Suriyeli zannettiği
diğer yolcuya “çıkın gidin buradan sizi istemiyoruz” diye bağırıyor. O yolcu
“Ben Sivas’lıyım” deyince, ucuz tahrik işçisi olan fitne yolcusu, hiç istifini
bozmadan “he biz de enayiyiz yedik” şeklinde saçmalamaya devam ediyor.
Bizzat kendisi ve İletişim
Başkanlığı böyle bir açıklamanın olmadığını söylemelerine rağmen,
yalanlanmasına hiç aldırış etmeden Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın
‘Günaydın demek cahiliye dönemi adetidir’ dediğini ortalıkta dolaştırıp hâlâ
bunun üzerinden Allah’ın selamıyla, dinle, dini kurumlarla alay etmeyi
sürdürüyorlar.
Yine Diyanet’in Cuma
Hutbesinde; “Çalışanlarımızın ve öğrenci kardeşlerimizin en önemli farz
ibadetlerinden birisi olan Cuma namazını eda edebilmelerine yardımcı olalım. İş
yerlerimizdeki mesai saatlerini, okullarımızdaki ders programlarını Cuma
namazının vaktine göre düzenleyelim” ifadeleri için malum çevrelerin bir
gazetecisi de: “Pazar yerine Cumayı tatil yaparsanız, pazar günü kiliseye giden
Hristiyanlar ayağa kalkarsa ne halt edeceksiniz?” diye kendinden çok emin,
zırcahil bir edayla, saçma sapan duyar kasıyor.
Evinde 34 gündür su olmadığı
için Antalya Büyükşehir Belediyesi’nin ASAT binasını basan vatandaşın videoları
sosyal medyaya düşünce söz konusu belediye; ‘şahsın evinin vanası kapalı’
olduğunu ilan edince o tepkili vatandaşın avukatı belediyenin doğru
söylemediğini ve bu yalan beyanları için ayrıca dava açtıklarını söylüyor.
Fakat o da ne, sanatçı görünümlü, bol takipçiyle egoları şişirilmiş ne kadar
meşhur şaklaban varsa, o şahsın vanayı kapatıp şov yaptığını söylemeye devam
ediyorlar.
İstanbul valisi Sayın Davut
Gül; “Sokak hayvanı diye bir şey yok. Hayvanlar sahipli olacak” diyor, sokak
köpeklerinin ortaya çıkardığı sorunlara dikkat çekiyor.
Ardından itperestlerin
temsilcisi olduğunu söyleyen sahipsiz insanlardan birileri, valiye meydan
okuyarak, buna karşı eylem başlatacaklarını söylüyor.
İstanbul Üniversitesi Hukuk
Fakültesi birincisinin konuşması sakıncalı bulunuyor ve dekanla dekan
yardımcısı tarafından törende konuşması engelleniyor. Bir bakıyorsunuz, ne
kadar ipi kopuk, kanı bozuk varsa, okul birincisine bilim düşmanı, hukuk cahili
diye saldırıya geçiyorlar.
Dünyanın hiçbir yerinde kendi
toplumunun inancının, geleneklerinin, kültür ve medeniyetinin böyle şöhretli
soytarılar eliyle aşağılanmasına müsaade eden bir tane yönetim gösteremezsiniz.
Hele hele böylesi ihanetleri
“demokrasi” bahanesiyle bu derecede müsamaha ile karşılayan, bu kadar tolere eden
başka bir devlete de rastlayamazsınız.
Bunun adı asla erdem, fazilet
değildir.
Bunun adı asla insan hakkı
değildir.
Bu, Müslüman halka zulümden
başka bir şey değildir.
Böyle bir demokraside parası
olan, çok rahatlıkla parti lideri satın alabilir, gazeteci kiralayabilir, vekil
tutabilir, akademisyen besleyebilir.
Şu anda olan tam da bu.
Dışardan nice ülke, nice
istihbarat örgütü, nice klik, nice baron, bu ülkede kendine bağlı kimi
siyasetçiyi, şovmeni, yazarı, sanatçıyı filan istediği gibi Müslüman halka
saldırtabiliyor, İslam’ın aziz sabitelerine havlatabiliyor, ultra ırkçılıkla
fesat saçtırabiliyor, toplumun sinir uçlarıyla oynatabiliyor, elverişli
karşıtlıkları kışkırtabiliyor, kardeşliği dinamitleyebiliyor.
Yine “sorun yok, her şey
izleniyor, devlet ölü taklidi yapar ama, vakti gelince..” diye devam eden
hamasi cümleler, bugün yaşananlara çare değil.
Kaldı ki, devlet denilen
aygıt bir film yapımcısı mı ki, iş işten geçip o kadar can yandıktan sonra, o
kadar çile çekildikten sonra; “bu karım için, bu anam için, bu atım için”
repliğiyle olaya son noktayı koysun.
Köpeklerin insanları
parçaladığı bir yerde, parçalayan köpeği savunup halka saldıran insan kılıklı
serserilere göz yummak hiç kimse kusura bakmasın, insanlık değildir.
İslam’ın kutsallarına fütursuzca
saldıran alçaklara, şunun bunun hatırına karışmamak da izzet değil zillettir.
Ha kocaman ülkeyi tımarhaneye
çevirenlere göz yummanın adı laik demokrasi ise, o zaman sorun yok her şey
tıkırında işliyor.
Allah cc memleketi muhafaza eylesin.