Afrika’lıların son
zamanlardaki kimi çıkışları batılı ülkeleri ciddi ciddi rahatsız etmeye devam
ediyor. Tabi arka planda kızışan Fransa, Rusya ve Çin gibi yırtıcıların vekalet
savaşını da görmek gerekiyor.
Bahtı kara kıtadaki elliden fazla devletin her birinin Avrupa’lı yamyamlardan
gördüğü zulmün hikayesi ayrı..
Son zamanlarda hızlı nüfus artışıyla öne çıkan Uganda da onlardan biri.
İngiliz’lerin ne var ne yok sömürdüğü ülkede yoksulluktan başka bir şey
kalmadığı zannedilirken geçen yıl 370 milyar dolar değerinde nadir toprak
elementleri bulunmuştu.
Tabi başta ABD olmak üzere kendilerini Afrikanın doğal sahibi olarak gören
küresel haramilerin yeniden iştahları kabardı.
Devlet Başkanı Yoweri Museveni, birkaç ay önce cinsi sapkınların HIV virüsü
yaymaları sebebiyle idam edileceğini duyurmuştu.
Biden buna tepki göstermiş, bu ülkeye ambargo uygulamaktan söz etmişti.
Ve dünya Bankası da cinsi sapkınlarla ilgili kararı yüzünden Uganda’ya kredi
verilmeyeceğini açıkladı.
Uganda geri adım atmadı ve parayı şantaj olarak kullananlara boyun
eğmeyeceklerini belirtti.
ABD Dışişleri Bakanı Blinken geçen haftalarda Nijer’e demokrasi götürmekten
sözetmişti.
Herhalde önceliği Uganda’ya verecekler.
Çünkü 370 milyar dolarlık nadir maden rezervinin güvenliği için demokrasi
şart(!).
Bunun için askeri darbeye filan da gerek yok.
“Cinsi sapkınlara kötü muamele” diye başlayıp insan hakları diye bitirdikleri
bir dizi gerekçe, demokrasi hediye etmeleri için herhalde yeter. Sonuçta ha
ortadoğu ha Afrika..
Ayrıntı gibi gözüken meseleye geri dönersek, küreselcilerin, kendilerini
dünyanın atanmış yöneticileri gibi görmeleri, dünya halklarının onlara sürekli
boyun eğmesiyle ve onları her işte norm, ölçü, model, amir, son merci kabul
etmeleriyle mümkün.
Yoksa kendilerini umursamayan dünya milletlerine ayar çekemeyeceklerini
biliyorlar. Bunun için de devamlı otoritelerini hissettirmeleri gerekiyor.
Soykırımların, kitlesel katliamların, devasa gasp ve yağmaların her çeşidiyle
aralıksız korku pompalamaları gerekiyor.
Her şeyi satın alabilecekleri, her şeyi değiştirebilecekleri, herkesi
devirebilecekleri, her yeri işgal edebilecekleri, her düzeni dağıtabilecekleri,
herkesi kendilerine mecbur edebilecekleri şeklinde algılar üretmeleri ve
bunları bütün toplumların bilinçaltlarına yerleştirmeleri gerekiyor.
Bu algıların önündeki en büyük engel de iradeyi diri tutan aidiyetler olduğuna
göre hedefleri belli. Hem irade hem aidiyetler.
Modernite ile kentleşmeyi neredeyse tamamladılar. Haliyle gelenek diye bir bağ
şu anda çok zayıflamış durumda.
Dinden ise sadece İslam ciddi olarak varlığını sürdürmekle kalmıyor aynı
zamanda hızla gelişiyor.
Buna karşı da doğrudan iradeye yoğunlaşmış durumdalar.
Popüler kültürün sanal bağımlılıklarını fayda kaydıyla kabul eden kitleler
irade ve duyarlılık için nerede durduklarını öğrendiklerinde iş işten geçmiş
oluyor.
Uganda veya cinsi sapkınlara bir şekilde karşı durmaya çalışan Rusya,
Macaristan, Sırbistan, Irak, İran, Malezya, Afganistan gibi ülkelerin artık
bunun için biraraya gelme vakti geldi.
Adı; Temiz Ülkeler Birliği olabilir.
Madde madde bir manifesto açıklarlar:
“Hiçbir ülke ile kopma gibi bir derdimiz yok. Ancak irademize de hiç kimsenin
ipotek koymasına müsaade etmeyiz.
Yaratılışı bozma üzerine kurulu hiçbir projeye izin vermeyiz.
Cinsi sapkınlıklara karşı ortaklarla dayanışma halinde olacağız..”
Velhasıl, nerede insanlığın ifsadı değil de ıslahı adına bir yürekli duruş
varsa bu değerlidir.
Bunun için çabalamak tarihi bir sorumluluktur.