Aile kurmak, aile birliğini korumak ve aile olarak kalabilmek her geçen gün daha da zorlaşıyor..
Daha doğrusu zorlaştırılıyor...
Oysa aile olma isteği ve duygusu insanın fıtratında zaten var olan bir eğilimdir. Bunun için kişinin kendisini zorlamasına veya baskılamasına gerek yoktur. Elbette fıtratında bir bozulma veya kayma söz konusu değil ise.
Zira insan yaratılış gereği ihtiyaç duyduğu aidiyet, merhamet şefkat, sevgi, saygı ve bunlara benzer tüm duygularının karşılığını aile birliği içerisinde bulur.
Elbette bu aile ortamı da gerçekten aile olma vasfına sahip bir aile ise.
Çünkü aile olmak için bir çatının altında toplanmak, aynı evi paylaşmak veya aynı soyadını taşımak yetmiyor.
Aileyi aile yapan pek çok erdem, ilke, gaye ve hedef olmadığı takdirde maalesef ki ciddi boşluklar oluşabiliyor.
Buna sebebiyet veren ve son yıllarda en çok göze çarpan durum ise, aile içinde aileyi aile yapan bağların aşınması, zayıflaması ve nihayetinde de kopması.
Sevgi, saygı, güven, sadakat, merhamet, mahremiyet, nezaket ilk etapta hızlıca sayabildiklerimizden..
Bu bağlar zayıflayınca, elbette aile duygusundan mahrum kalan bireylerde bir yoksunluk, psikolojik yalıtılmışlık ve duygusal boşluklar oluşabiliyor.
Elbette hayat asla boşluk kabul etmiyor.
Ne yazık ki bu boşluklardan faydalanıp yoksunluklar, sorunlar ve sıkıntılarla boğuşan bireylerin zaafları üzerinden kendilerine şaşalı bir dünya inşa edenler var. İnsanların acılarından rant devşirenler. Aslına bakarsanız bunların deprem yağmacılarından bir farkı da yok gibi. Yıkıntıların ve enkazların üzerinde menfaatleri icabı tepiniyorlar.
Kimler mi?
Modern zamanın modern imtihanlarından...
Spiritüel danışmanlık adı altında topluma diş geçiren menfaat vampirleri.
İnsanlara hayat yolculuklarında yoldaşlık ve rehberlik ettiklerini iddia eden, tam da insanların aradığı “başarı, mutluluk, huzur, para ve sağlık” hedeflerine kısa yoldan ulaştırabileceklerini vadeden “umut simsarları”, sahte “mutluluk tacirleri” ...
Hedef grupları daha çok gençler. İlk, orta ve son ergenlik döneminde ergenlerin yaşadığı keskin duygusal geçişlerden, öfke patlamalarından, otoriteyi sorgulayan tepkili ve itirazcı hallerinden, kendilerini gerçekleştirirken yaşadıkları varoluş sancılarından nemalanmanın yollarını buluyorlar bir şekilde.
Bugün seküler kesim dahi bunlardan yaka silkeler duruma geldi. Sınırsız özgürlük ve empoze edilen ilkesiz bireyselliğin insanları getirdiği vahim durum böyle.
Tüm kutsallarından soyutlanan insanlar, Âlemlerin Rabbi ile bağlarını koparması neticesinde, içlerinde oluşan manevi boşluklardan, maalesef ki buralara meyleder oldu.
Çünkü insanın fıtratında büyük ve sarsılmaz bir otoriteye yaslanma, bu otoriteden koşulsuz yardım isteme, ihtiyaçlarını çekinmeden bu şekilde karşılama, karşılıksız ve hesapsız sevilme isteği, merhamet edilme arzusu vardır.
İnsanlar, Yüce yaratıcıyı hakkıyla tanımayınca kendilerine bunları verebileceklerini sandıkları yanlış adreslerde buldular.
Körpecik gençler Rabb’lerini tanıyamadan modern putların, idol ve sapkın ritüellerin kurbanı, kurgulanmış imajların kölesi oldu..
Elbette bu işleri “Müslüman mahallesinde” ve buna uygun argümanlar ve kendilerine yakışan jargonlarla yapanlar da var...
Ama niyeyse maksat aynı..
Hep aileye, anneye, babaya bir öfke ve hesaplaşma arzusu çarpıyor göze.
Ve elbette “yedi göbek bağımı kestim” mottoları..
Sonrasında da fütursuzca koparılan aile ve akrabalık bağları.
“Onlar ( o fasıklar ki) Allah’a verdikleri sözü, pekiştirilmesinden sonra bozan, Allah’ın korunmasını emrettiği bağları (iman, akrabalık, beşeri ve ahlâki bütün ilişkileri) koparan ve yeryüzünde bozgunculuk yapan kimselerdir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.”(Bakara, 27)
Yüce Allah’ ın koparılmasını istemediği, korunmasını emrettiği bağları koparan ve korumayan her kişi, bulunduğu ortam veya konum ne olursa olsun bozguncudur ve fısk içerisindedir.