Tarihte iz bırakmış kadın şahsiyetlerin hayatlarına baktığımızda, tekâmül yolculuklarında kendilerine destek veren, inanan, motive eden, azimlerini bileyen, gerektiğinde koruyan/kollayan, koşulsuz muhabbet, limitsiz şefkat gösteren örnek erkeklerin varlığını da muhakkak görüyoruz.

Örneğin, Hz. Meryem’in (r.a) hayatını ve misyonunu icra ederken maruz kaldığı imtihanlara karşı duruşunu tahlil ederken, Hz. Zekeriya (a.s)’ın O’na nasıl bir destek verdiğini ve hayatında ne denli etkili olduğunu görmemek mümkün değil.

Aynı şekilde Hz. Hatice ve Hz. Fatıma (r.a) başta olmak üzere pek çok güzide kadın şahsiyetin hayatlarında, Hz. Peygamber (s.a.v)’in izlerini ve etkisini de örnek olarak verebilir ve bu minvaldeki örnekleri çoğaltabiliriz.

Ancak özetle ifade etmek gerekirse, mümin bir kadının tekâmül yolculuğunda, mümin bir erkeğin koşulsuz sevgisi ve desteği anlatılamayacak kadar çok etkilidir.

İster baba, ister oğul, ister eş veya kardeş olsun..

Her ne kadar feminist akımlardan yükselen ve toplumun pek çok kesiminde de etkili olan “var olmak için bir erkeğe ihtiyacım yok” mottolarını duyar gibi olsak da, anlatmak istediğimizin bu olmadığını da ifade etmek isteriz.

Kastımız; kadının zayıf, güçsüz ve kendi kendine yetemeyen, bir erkek olmadan varlık gösteremeyen aciz bir varlık olduğu anlatmak değildir.

Bilakis güçlü ve müstesna bir fıtrat üzere yaratılan kadının, yaratılış gayesine uygun bir biçimde hayatın her alanında etkili bir şekilde rol alması ve hem ruhen hem bedenen mutmain olacağı bir hayatı-rızayı ilahi doğrultusunda yaşaması ve sıratı müstakim üzere dosdoğru doğrulup istikamet üzere yol alabilmesi için, hayatlarında var olan erkeklere görevlerini hatırlatmaktır.

Bu konuda feminizmden mütevellit triplere girmeye gerek yok...

Zira, sıratı müstakim dediğimiz yolda tek başına yürümek öyle kolay bir şey değildir!

Zorlu imtihanlarla dolu şu zamanda, imtihanlara yenik düşen ve bu yoldan sapanlara, gerisin geri dönenlere, tökezleyenlere, kayanlara öyle çok şahit oluyoruz ki, Rabb’imizden bizleri muhafaza etmesini dileyerek, bunları yazmayı da bir borç biliyoruz.

İşte bakınız, maksatlı bir şekilde servis edilen tesettürden çıkma öykülerine ve bunlara öykünmeye güdülenenlere…

Hal böyle iken; özellikle tesettür davamız konusunda başlarımızı iki ellerimiz arasına almanın zamanı gelmedi mi?

Kahırla başlarımıza vurmayı mı bekliyoruz?

Hülâsa; mümin bir kadının tekâmül yolculuğunda kilometre taşı mesabesindeki tesettür konusunda, muhakkak ama muhakkak mümin erkeklerin gayreti ve desteğini yeniden hatırlatmak isteriz.

Kırmadan, incitmeden, yaralamadan, örselemeden ama taviz de vermeden bu güzel emri, hikmet ve güzel öğütle eşlerine, kızlarına, gelinlerine, kız kardeşlerine ve hayatlarını bereketlendirmiş tüm kadınlara yine, yeniden anlatmaları ve sevdirmeleri çok büyük bir ihtiyaçtır.

 

Ey babalar, eşler, kardeşler...

 

En son ne zaman tesettür konusunda konuştuk evlerimizde mesela?

 

En son ne zaman, eşlerimizin, kız kardeşlerimizin, kızlarımızın ta gözbebeklerine şefkat ve muhabbetle bakarak, bu ulvi emri tebliğ ettik?

 

En son ne zaman, tesettür davasını taşıyacak omuzlarına ve yüreklerine sevgiyle dokunduk?

 

Hz Aişe diyor ki:

 

Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim Nûr sûresinde “Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne taksınlar...” ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler eşlerine, kızlarına, kız kardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah’ın kitabını tasdik ve O’na iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı.”(Buharî)

 

İşte saadet asrının mimarlarının tesettür konusunda birbirleri arasındaki teslimiyeti, desteği ve itaati...