Gazze’de, siyonist terör rejimi özellikle sivilleri hedef alarak katliamlar gerçekleştirmeye devam ediyor.

Gün geçmiyor ki, önümüze “yine bir okul vuruldu”, “yine hastaneye sığınan siviller hedef alındı” şeklinde haberler düşmesin.

Tarihin gördüğü en vahşi, en insanlık dışı, en zalim rejimine karşı insanüstü bir direniş sergiliyor Gazze’nin aziz evlatları.

Anlaşma dinlemeyen, değer tanımayan, öldürmeye, kan içmeye odaklanmış siyonist yamyam sürüsünün ateşkes anlaşmalarını ihlal etmesi yine de şaşırtıyor bazılarını.

Amerika’nın soykırım destekçileri arasında geçen seçim yarışını kazanan insan kılıklı, tehditler savuruyor, “Ortadoğu’yu cehenneme çevireceğim” diyor.

Bomba, uçak ve füze vermekle yetinmeyip doğrudan bombardımanlara katılan soykırım ortakları bundan daha fazla ne yapabilir ki? Öyle ya “ölümden öte köy mü var?”..

Durmadan söz ve eylemleriyle cehennemlerine odun taşıyanlar, zillet içinde bir yaşam yerine izzetli bir ölümü seçenleri tehdit ediyor.

Yaşadığımız garipliklerden biri de bu işte.

Bir de facialar var tabii, geçen bir kez daha söz ettiğimiz.

Yeni bir örneğini daha yaşadık.

Azerbaycan firması SOCAR'ın Türkiye üzerinden işgalci siyonist rejime petrol ulaştırmasını TRT WORLD Form'da protesto eden ve 3 gün gözaltında tutulan 9 genç, tutuklanarak cezaevine gönderildi!

Hayır, yanlış okumadınız!

Ülkenin cumhurbaşkanı “Hiç kimse bizi mazlumlara destek vermekten alıkoyamaz!” diye bangır bangır bağırıyordu oysa.

Protesto edenler vandallık yapmamışlar, hakaret etmemişler, kimseye saldırmamışlardı.

Tutuklamaya dair belgeye göre gençler ellerinde “Stop fueling genocide” (Soykırımı körüklemeyi bırakın) yazılı pankart taşıyorlarmış. Bu arada “Gemiler Gazze’ye, Hayfa’ya değil”, “Vicdan gemisine neden izin verilmiyor” “Free Free Palestine” şeklinde sloganlar atıyorlarmış.

İşledikleri suç ise “Kanuna Aykırı Toplantı ve Yürüyüşlere Silahsız Katılarak İhtara Rağmen Kendiliğinden Dağılmama” imiş.

Kaçma ve saklanma ihtimalleri güçlü olduğu için de “Adli kontrol şartı” yerine tutuklanmalarına karar verilmiş. Karar da “ölçülü” imiş.

Alman ve Fransız polisinin soykırım protestocularına yönelik sert müdahalesine geniş yer veren hükümet medyası nedense bu konuda bir tepki vermedi. Kimileri ise bu kararı eleştirmek yerine “kimse bizi soykırımcıya destek veriyor diye suçlayamaz” diyerek üste çıkmaya çalıştı.

Soykırım suçuna bulaşmış çifte vatandaşlara karşı hazırlanan kanuni düzenleme için bir çaba harcanmaması zaten bir faciaydı.

 

Gençlerin “Gazze’ye yardım etmiyorsunuz, bari soykırımcıya giden petrole engel olun” diye tepki göstermesi insani bir tepkidir ve bunun karşılığı gözaltı değil, tutuklanmak değil, ödüllendirilmek olmalıydı. O ses vicdanın sesiydi ve maalesef ulusal çıkarlar, uluslararası denge hesapları yüzünden o sesten rahatsız olundu.

Ekonomik krizlerden, siyasi krizlerden sarsılarak çıkabilirsiniz; ama insani krizler toplumsal bünyede tamiri imkansız yaralar açar.