Şu malum hikâyeyi yine yad edelim:
Zenginin biri ölümü yaklaşınca, kabirde yalnız kalmaktan
korkmuş ve ilk gece kabirde kendisinin yanında kalacak kişiye servetinin
yarısını vasiyet edeceğini söylemiş.
Sırtında ipiyle hamallık eden yoksulun biri, “bir gece
mezarda kalır sonra zengin olurum” diye kabul etmiş. Mezarın yanına uzanmış.
Sorgu sual melekleri gelmişler. Ölü nasıl olsa elimizde
önce şu diriden başlayalım demişler.
“Ne iş yapıyorsun?”
“Hamalım.”
“Dünyalık neyin var?”
“Sadece yük taşırken kullandığım ip.”
“İpi nereden aldın.”
“Filan kimseden aldım.”
“Kaça aldın?”
“Beş kuruşa aldım.”
“O beş kuruş nereden geldi?”
“Önceden biriktirmiştim.”
“Nasıl biriktirdin?”
Ve sorular sorular…
Bizim fakir sabaha kadar zor sabretmiş. Sabah olunca can
havliyle oradan kaçıp gelmiş, kendisini tebrik etmişler ama o; “sabaha kadar
bir ipin hesabını veremedim, şimdi bu adamın bana vasiyet ettiği para için de
soracaklar ben ne yaparım” demiş.
Evet hoş olduğu kadar acı bir latife..
Tirmizi'nin Zübeyr b. Avvam (ra)'dan naklettiğine
göre, "Sonra siz, mutlaka o gün nimetlerden sorguya
çekileceksiniz"(Tekasür 8) ayeti nazil olunca, Hz. Zübeyr(ra) şöyle
demiştir:
"Ya Resulullah hangi nimetlerden sorulacağız? Bizim
iki kara nimetimizden (yani, hurma ile sudan) başka bir nimetimiz yok ki."
Resulullah(sav) "Haberiniz olsun ki, bu sorgu muhakkak
olacaktır" buyurdu.
Bu konuda yine başka Hadislere dayanarak bu ayetin kafirler
hakkında olduğunu söyleyen alimler de vardır. Ancak nimetlerden sorguyla ilgili
Hadislerin çoğunda Müslümanın istisna edilmediği de görülür. Mesela Tirmizi'nin
Hz. Enes (ra)'den aktardığına göre, Resulullah (sav) şöyle buyurur:
"Kıyamet günü Ademoğlu, kuzu gibi Allah azze ve
celle’nin huzuruna getirilir.
Allah cc: "Sana lutfettim, sana mülk verdim, nimetler
içinde yaşattım, sen ne yaptın?" buyurur.
O da, "Rabbim! onları topladım, çoğalttım ve fazlaca
bıraktım. Beni dünyaya geri döndür, sırf Senin için onları infak edeyim"
der.
Allah cc: "Rızam için dünyadayken gönderdiklerini
göster" buyurur.
Kul, hayır namına bir şeyinin olmadığını görür, ve
cehenneme götürülmesi emrolunur."
Ve yine İmam Ahmed ibni Hanbel’in(rh) Müsnedinden şu
Hadis-i Şerifi de okuyalım: “Şu üç şey müstesnâ kıyâmet günü her şeyden
sorulacaksınız: Sırtınızı örtecek bir hırka, açlığınızı giderecek bir kaç lokma
ve soğuk sıcaktan koruyacak bir yuva.”
Velhasıl. Bir hesap illa ki olacak..
Şimdi cümle alem boykot derken, hiçbir eleştiriyi
umursamadan, neden? sorusuna ikna edici hiçbir cevap vermeden soykırımcı çete
ile devam eden ticaret vs için ilahi kudretin hesap sormayacağını düşünmek,
namazsızlığını “kalbim temiz” cevabıyla savuşturmak gibi bir garabettir.
İçinde “hesap korkusu” olmayan bir dünya veya ahiret
düzeninden söz etmek mümkün mü ki, herhangi bir toplumsal meselede hele de çoğu
kadın ve çocuk 35 bin masum sivili katlettiği sırada o zalimle yapılan
alışveriş hakkında hesap olmasın, sorgu sual olmasın?
Yoksa yahudilerin azgınlarıyla savaşırken onların hurma
ağaçlarını kesen bir peygamberin, aynı azgınlarla tüm vicdan sahipleri maddi
manevi savaş halindeyken onların hurmalarını sulayan kimi ümmetine “istediğinle
istediğin zaman istediğin gibi muamele edebilirsin” diye bir garanti mi
verildi?
Öyle ise ne âlâ memleket.
Bir müslüman ülke, müslüman arap kardeşlerini yırtıcı
canavarın tabağına dizsin. Öteki, müslüman arap kardeşlerini seri katilin
avucuna koysun. Bir diğeri, bu caninin bıçağını bilesin. Biri, sırtını
sıvazlasın, şu terini silsin..
Sonra varsınlar huzura, huzurla devam etsinler. Öyle mi?
Mevla bizleri, imandan, Kuran’dan, şeriattan ve şehidlerin ahdinden ayırmasın.