Şubat ayı zor ay. Tabi yer
ehli için. Bu ayda yağan kar, topraktaki tohumun filizlenmesini sağlar.
Şubat’ta çiftçilerin gözü gökyüzünde olur. Kar yağacak. Ayaz olacak. Yerdeki
karın üzeri buz tutacak. Alttaki kar yavaş yavaş eriyecek ve toprağın
katmanlarını sulayacak. Böylece bahar ayı şenlenecek. Her taraf güllük
gülistanlık olacak.
Böyle bir şubat ayı idi. Yerde kar vardı. Tertemiz, bembeyaz bir kar. Bir
balıkçı sokakta yürürken yolda boylu boyunca yatan yaralı birisini görmüş. Sağa
sola haber salmış. Burada yerde yatan biri var diye.
Hava soğuk. Yaralı sağlık ocağına yetiştirilmiş. Ama bu arada gök ehli yeni
misafirini ağırlamak için hazırlık yapmış. Hem hazırlıklar bir kişilik
değilmiş. Bir gün evvel Botan’daki gönül harabat pîrlerinden biri de katılmıştı
kervana.
Akşam saatleri. Serpiştiren kar yüzüme tokat gibi iniyor. Sağlık ocağındaki
cenaze sahipsiz. Soy ismi Bozkurt olduğundan aynı soy isimli birilerine teslim
edecekler. Onun için köyden anne veya babasının gelmesi gerekiyormuş.
Sağlık ocağındaki doktor şaşkın; “Bunca yıldır doktorum, daha ben böyle güzel
bir ölü görmedim. Sanki kalkıp benimle konuşacak gibi duruyor” diyor.
Boşuna Allah; “Onlar ölü değil diridirler” dememiş. Doktor bunu iyice bellemiş.
Sabah olunca anne ve babası gelmiş köyden. Anne sağlık ocağının koridorunda bir
çığlık atmış. Şubat ayında mazlumca şehit edilen oğlu için attığı çığlık binayı
çınlatmış. Uzun boylu, asil duruşlu, henüz lise çağında, püfür püfür bir
delikanlıydı orada yatan.
Ama cenazeyi götürecek araba yoktu. Piyasadan bir taksi çağrılmış. Şoför ben bu
cenazeyi taşımak istemiyorum diye tutturmuş. Şoförün yüzüne indirilen sert bir
tokat sorunu çözmüş. Anahtarı bırakan şoför arabayı bırakıp gitmiş. Arka
koltukları yatırılan stejın arabaya cenaze yatırılmış.
İlk etapta defin hazırlığı için bir eve gidilmiş. Oradan da köye gidilecekmiş.
Avluda perde ile bir yer ayırmışlar. Kimse yok. Kimsesizlik kötü bir şey. Hem
taziyede hem düğünde. Bir adam gelmiş. Komşulardan biri. Bu eve neden böyle
yaptılar diye bağırmış avlunun ortasında. Sonra korkulu gözlerle oradan
ayrılmış.
Kadınlar içeride ağlaşıyor. Dışarda birkaç kişi cenaze ile uğraşıyor.
Yalnızlığın had safhada olduğu bir demde dışarıya araçlar park etmiş.
Araçlardan her inen tekbirlerle iniyormuş. Yer gök tekbir sesleri ile dolmuş.
Beklenmedik misafirler gelmiş.
Botan’da gönülleri harab eden pîrin şehadetinden sonra onu tekfin için
gidenler, bu civanmerdin cenazesine de yetişelim demişler. Yalnızlık çekenler
tekbirlere tekbir ile karşılık vermişler. Tekbirler, tehliller sıkılı yumruklar
eşliğinde arşı alaya yükseliyormuş. Kucaklaşmalar. Sel gibi akan sevinç
gözyaşları. Yer ehlinin gök ehline iki ikramı var.
Allah, Asr’a yemin etmiş.
İnsanlar hüsrandadır diye.
Hamdolsun ki bazı istisnalar
getirmiş.
İman eden ve salih amel
işleyenler ile;
Birbirlerine hakkı ve sabrı
tavsiye edenler müstesna diye.
İşte böyle istisna
insanlardan ikisi idi söz konusu olan.
19 Şubat 1992 Şeyh Zeki Atak.
20 Şubat 1992 Muhammed Sait Bozkurt.