İnsanlar doğal olarak
birbirlerine muhtaçtır. En zengin ve güçlü insanlar da başkalarının yardımına,
ilgisine ve dostluğuna muhtaçtır. Devletler de aynen insanlar gibi başka
devletlerle ekonomik, siyasi, askeri ve farklı noktalarda iş birliğine
muhtaçtır. Bu ihtiyaçlara binaen ülkeler arasında antlaşmalar imzalanır,
dostluklar kurulur. Bazen birden fazla ülke bir araya gelerek paktlar ve
örgütler kurarlar. BM, NATO, AB, Şanghay İş birliği Örgütü, İslam İş birliği
Teşkilatı. Bunlardan en tanınmışlarıdır.
Bir pakta üye olmak
beraberinde bazı nimetleri getirdiği gibi külfet ve sıkıntılar da
getirebilmektedir. Bazen üye olmak mı olmamak mı daha karlıdır, tartışması
yapılmaktadır. Türkiye’nin NATO’ya üye olması ülke açısından fayda mıdır zarar
mıdır, tartışması yıllardan beri yapılmaktadır.
2000’li yılların sonlarına
doğru iki kutuplu dünyanın sona ererek tek kutuplu olmasıyla ülkelerin güvenlik
arayışları başladı. Bu arayışların bir sonucu olarak Şanghay İş birliği Örgütü
(ŞİÖ) ortaya çıktı.
Şanghay İş birliği Örgütü
(ŞİÖ) Şanghay Beşlisi ve Şanghay Paktı olarak anılan birlik, 1996’da Çin,
Rusya, Kazakistan, Kırgızistan ve Tacikistan’ın bir araya gelmesiyle kuruldu.
Kuruluşta beş olan üye sayısı; 2001 yılında Özbekistan'ın, 2017'de Hindistan ve
Pakistan, 2021'de İran’ın katılımıyla dokuza çıktı. Bu paktın ilginç bir
uygulaması da üye ülkelerin başkanlarının, batı zulmüne karşı kravat takmasının
yasaklanmış olmasıdır.
Üye ülkeler dünya nüfusunun
dörtte birine, dünya petrolünün üretim ve kullanımının yaklaşık yarısına
sahiptir.
Birlik’te, ABD ve Batı’ya
karşı kendini güvene alma ihtiyacı ön plandadır. Bu alandaki ilk ve ciddi adım,
ŞİÖ’nün 2005’teki zirve toplantısında, ABD’ye Orta Asya’daki askeri varlığına
son verme çağrısı yapıldı. Bu çağrı sonucu olarak Özbekistan’daki ABD askerleri
ülkeden çekilmiştir.
ŞİÖ genel sekreteri Grigory
Logninov Nisan 2006'da ŞİÖ'nün askeri bir blok olma niyetinin olmadığını
açıklamış ama "terör, aşırılıkçılık, ayrılıkçılık" tehdidinin
artışının kapsamlı bir askeri müdahaleyi zorunlu kıldığını da belirtmiştir. Ki
sonraki dönemlerde üye ülkelerin katılımıyla farklı tarih ve yerlerde ortak
askeri tatbikatlar gerçekleşmiştir.
Şanghay İş birliği Örgütü'nün
Ağustos 2007 Bişkek Zirvesi’nde Rusya Devlet Başkanı Putin, “Tek kutuplu dünya
kabul edilemez” sözleriyle de birliğin ana misyonunu açıklamıştır. Bunun
yanında ‘en büyük güvenlik tehditleri olarak deklare ettikleri terör,
ayrılıkçılık ve aşırıcılıkla mücadele adı altında bu coğrafyada yaşayan halk ve
uygarlıkları dizginlemeyi de amaçları arasında saymaktadır.
Paktta, Çin ve Rusya’nın
ağırlığı her alanda kendini hissettirmektedir. Üye olan ülkelerin bazıları Batı
ile ilişkilere de sahiptir.
NATO üyesi ve Batı ile
müttefik olan Türkiye, 2012'de, Şangay İş birliği Örgütüne (ŞİÖ) Diyalog ortağı
olarak katılmıştır.
Cumhurbaşkanı Tayyib
Erdoğan’ın da katıldığı birliğin bu yılki zirvesi Özbekistan’ın tarihi
Semerkant şehrinde gerçekleşti. ABD ve Batı ile ilişkilerin limoni olduğu bir
dönemde katılmasına farklı anlamlar yüklendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, burada
verdiği sözlü mesajlarıyla ve basına servis edilen fotolarla tartışma ve
polemiklere de sebebiyet verdi.
Şanghay Birliği, ilerde bir
NATO ya da AB tipi güçlü bir yapıya bürünür mü, Türkiye, Batı’ya rağmen buraya
tam üye olur mu, üye olsun olmasın bu gidişatla Batı ile ilişkileri nasıl
seyredecek…? Bu soralar haklı olarak soruluyor, konuşuluyor ve
tartışılıyor. Elbette en doğrusunu zaman gösterecektir.
Ne olursa olsun, Türkiye,
denge politikasıyla kendini bir pakta mahkûm etmeden, karşılıklı hak ve çıkar
temelinde bu tür birliklerden azami derecede istifade etmelidir. Dünyanın büyük
bir köye dönüştüğü günümüzde ülkeleri bir arada toplayan bu birlik ve paktların
kurulması gayet normal ve bir ihtiyaçtır. Bu hem ülkelerin menfaatine hem
de dünya barış ve istikrarına katkı sunacaktır. Yeter ki, bu tür yapılar dünya
üzerinde bazı ülkelerin hegemonya kurma aracına dönüşmesin. Batı ve ABD
emperyalizmine karşı kurulan bu paktlar, zamanla ülkeleri ve halkları sömüren
emperyalist güçlere evrilmesin…