Türkçede oyun kelimesi “vakit geçirmeye yarayan,
belli kuralları olan eğlence; kumar, şaşkınlık uyandırıcı hüner; genellikle
müzik eşliğinde yapılan hareketler bütünü, temsil, fizik gücünü ve zekâyı geliştirmek
amacıyla yapılan yarışma; hile, düzen” gibi anlamlara gelmektedir. Kişiyi
oyalayan, ona başka şeyleri unutturan manasına da geliyor. Kur’an’da insanı
aldatması ve geçici olma sebebiyle dünya hayatı da “bir oyuna"
benzetilmiştir.
Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden başka bir şey
değildir. Muttaki olanlar için ahiret yurdu muhakkak ki daha hayırlıdır. Hâlâ
akıl erdiremiyor musunuz? (Enam- 32)
Çocuğun zekâ gelişimi ve şahsiyet terbiyesinde,
yeteneklerinin ortaya çıkmasında oyunun önemli rolü vardır. Ayrıca çocuğun
dürüstlük, paylaşmayı öğrenme, başkalarının haklarına saygı, fedakârlık gibi
ahlâkî nitelikleri kazanmasında, sosyal kişiliğinin oluşmasında oyunun
vazgeçilmez bir yeri olduğu inkâr edilemez bir gerçektir. Bazı pedagog ve
kuramcılar; çocuğun oyuna olan ihtiyacını gıdaya olan ihtiyacı kadar önemsemiş,
oyun oynamayan çocukların iyi gelişemeyeceği tespitinde bulunmuşlardır.
Oyun oynamanın da iyi ve kötü yönleri mevcuttur. Her
şeyde olduğu gibi oyunun da insan üzerinde faydası olduğu gibi zararlı yönleri
de var. Dinimizde haram olmayan/harama götürmeyen oyunların oynamasında bir
sakınca görülmez; ama vahşeti, öldürmeyi, şehveti hatırlatan oyunlar zararlıdır
ve dinimiz bunu yasaklamıştır.
Batılıların ürettiği oyunlar; kişilik, şahsiyet,
ahlak üzerinde ciddi sıkıntılar oluşturmaktadır. Çocuğu/genci eğitmekten çok,
eğitimine/gelişimine engel olmaktadır. Bunlar oyunu, eğitim aracı olmaktan çok;
ticari, istihbari ve kültürel yozlaşma gibi ifsat projeleri için
kullanmaktadırlar.
Batı felsefesi, insanlığı düşünen bir zihniyete
sahip değildir. Kapitalist/Korsan bir zihniyete sahip olduğundan menfaat putu
için önüne çıkan her şeyi yok eder. İngiliz tüccarlar Çin gençlerini ele
geçirmek için 19. yüzyılın başlarında Çin'e yasa dışı yollardan afyon sokmaları
ve bunun Çin ile İngiltere/Fransa arasında afyon savaşına dönüşmesi veya
ABD’nin Afganistan’ı işgal ettikten sonra orayı uyuşturucu pazarı haline
getirmesi gibi…
Batı’nın vicdanı/insanlığı olmadığı için gençliği
düşünerek ürün geliştirmez. Onlar, menfaatlerini düşünerek hareket ediyorlar.
Yok olan nesiller onların umurunda değil. Devletimiz, onlardan gelen bu tür
oyunlara gerekirse yasaklama getirmeli. Süzgeçten geçirmeden Batı’dan hiçbir
şey almamalı.
Adrenali yüksek olan oyunlar, gençlerin nefsini daha
çok cezbettiği için maalesef bu oyunlar gençler arasında daha çok rağbet
görüyor. Gençlik, akıldan ziyade nefsi ile hareket ettiği için bu tür oyunlara
dalabiliyorlar.
Peki, harama götüren bir oyunun zararları nelerdir?
- Sorumluluğunu ihmal etme.
- İleride evlendiğinde aile içi iletişim sıkıntısı
yaşama
- Vaktini boşa harcama
- Zihinsel olarak gelişememe
- Zihinsel yorgunluk
- Manevi noktada geri kalma
- Göz gibi büyük bir nimete zarar verme.
- Fiziksel olarak bedenin duruşunu bozma
- Kısa veya uzun vadede sağlık problemleri gibi…
gibi…
Bilgisayar oyunu oynamak eğitimde aşırı gerilemeye
veya başarısızlığa (derslerden geri kalmaya) neden oluyorsa oyun oynamak zarar
veriyor seviyesine gelmiş demektir. Artık buna bir çare bulunmalı.
Devlet/millet/aile/öğretmenler olarak,
çocukların/gençlerin eğitim sürecindeki gereksinimleri karşılamak için
çabaladığımız kadar eğitime ve öğretime engel olacak problemlere de çözümler
üretmek gerekir.
Öğrencilerin gelişimini sağlayacak ortamları
oluşturmak kadar, gelişimine engel olacak ortamlara da müsaade edilmemeli.
Önceden önlem alınmalı.
Yeni nesil bilgisayar/tablet/telefon oyunları,
öğrencilerin eğitimine vurulmuş büyük bir darbedir. Devlet olarak bu tür
oyunlara kısıtlama veya yasaklama getirilmeli. Bununla beraber gençleri başka
alanlara kanalize edebilmeliyiz. Oyuna verilen zamanın boşluğunu doldurmak
gerekir. Bu zaman, doldurulmadığı vakit, yapılan yasaklamalar da havada
kalacaktır. Tabi, bu zamanı doldurma meselesi de maneviyatı zedeleyecek türden
olmamalı. Kaş yapayım derken göz çıkartmamak gerekir.
Nasıl ki Hz. Peygamber (s.a.v), ashab-ı güzini
yetiştirdi, nasıl ki ashab-ı güzin, tabiinleri yetiştirdi ve nasıl ki tabiinler
de tabe-i tabiinleri yetiştirdi... Aynı şekilde bir müslüman da bir eğitimci de
imanlı bir nesli yetiştirmeyi kendisine bir vefa borcu olarak görmelidir.
Vesselam…