Ülkemizde Kurtuluş savaşı
esnasında fiili bağımsızlık uğruna yapılan o kadar mücade, ne yazık ki her
alanda yapılan işgaller ile neticelendi. Yöneticiler, taklitçilik hastalığına
kapıldılar. Kültürel, sosyal, siyasal, ekonomik gibi her alanda düşmanlara
benzemeye çalıştılar. Aynı kanı, inancı taşıyan İslam’ın evlatları arasına suni
sınırlar çizilerek birbirlerine düşman edildi. Türkiye'ye hapsolunan ümmetin
evlatları arasına yerli ve yabancı ifsad şebekeleri eliyle zihinsel sınırlar
konularak birbirlerine düşman edildi. Halkı birleştiren unsurlar kaldırılarak
yerine halkı birbirine düşman edecek tekçi, ifsad edici kanunlar, yasalar
bırakılarak kardeşlik bağları parçalandı. İngilizlerin yapmak istediği bütün
oyunlar yerli Batıcı taklidçiler tarafından sahada uygulandı. Halkın içine kin
ve nefret tohumları ekildi. Halkı birbirine düşman eden ulusal kavramlar
yürürlüğe konularak zulme karşı yapılan kurtuluş mücadelesi yerli Batıcı
kadroların eliyle esaret zincirleri ile sonlandırıldı.
Bu ırkçı, tekçi ayrılık
tohumlarından bir tanesi de andımız denilen ırkçı metindir. Kemalist sistemin
Batılı taklitçileri ırkçılık kokan ne kadar söz varsa milli değerler adı
altında sahipleniyorlar. Topluma yansıyan olumsuz kısmını hiç bir zaman göz
önüne getirmiyorlar. Gelişmeye, ilerlemeye ülkenin birlik ve bütünlük içinde
yaşamasına karşı ne varsa sahip çıkıyorlar. Faşizmin, kafatası ölçümlerine
göre insanları sınıflara ayıran bir zihniyetin hakim olduğu bir zaman
diliminde ve bu ulusal faşistlerden etkilenerek yazılan bir metne sahip çıkmak;
ilme, bilime, medeniyete zıt bir harekettir.
'' Andımızın tarihine ve oluşum
şekline bakıldığında yine aynı zihniyet görülüyor.
Danıştay’ın iptal kararı verdiği
iş bu ‘andımız’ Türk Milliyetçiliğinin tavan yaptığı faşizan yönetimlerin(
Mussolini, Hitler, Stalin) dünyayı temelden etkilediği bir zaman diliminde
dönemin Millî Eğitim Bakanı Reşit Galip tarafından hazırlanmış ve 1933 yılında
uygulamaya konulmuş.
MEB, Reşit Galip’in hazırladığı
bu andımızın temelini, Dewey’in çalışmaları ve ABD pratiği oluşturur.(Doğru
Haber Gazetesi)"
Afet İnan'ın aktardığına göre, bu
nutuk 24 Nisan 1933 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesi baş sayfasında “Türk
Çocuğu Yasası” başlığıyla haber oldu.(Sözcü gazetesi)
Türk kelimesini çatı olarak görüp
tüm ırkları bu potada eritmek Allah'ın ayetine terstir. Müslümanların çatı
olarak gördüğü kavram 'ümmet' kavramıdır. Ümmetin şemsiyesi altında tüm
kavimler kendi ırkını yaşar. Hiç bir ırk, başka bir ırka kurban edilmez.
Topluma dayatılan ırkçı ve
ayrıştırıcı olan bu metin asimilasyon uygulamalarının önemli bir
parçasıdır. Başka bir ırkın varlığını, başka bir ırkın varlığına armağan/kurban
etmek Faşizmden başka bir şey değildir. Hepimiz Allah'ın kullarıyız. Kurban
olacaksak da Allah'a kurban oluruz. Bizi birbirimizden üstün kılan değerler
ulusal değerler değil, İslam'i değerlendir.
Vicdanı ölmemiş her insanın bu
ırkçı metne karşı gelmesi gerek. Sadece biraz empati yapmalarını istiyoruz
onlardan. Çanakkale ruhunu yakalamak isteyen bir insan, bu ırkçı metni terk
etmesi lazım. İlla bir metin isteniliyorsa Kur’an’ın tamamını içinde barındıran
'Ümmü'l kitap' kitabın anası olan Fatiha Suresi güne başlama metni olabilir.
Sonuçta %99'u Müslüman olan bir toplumda bu, diğerinden daha kapsayıcı olur.
Güne yalanla, kendini inkarla başlanılacağına, kendini doğrulayan, kendini
bilen, nereye gideceğini hatırlayan ve iyi ile kötüyü ayırt eden bir metnin
olması eğitim açısından da pedegojik açıdan da daha iyidir.
Müslümanım ve inancım gereği de kimseyi kandıramam ve doğru olmak zorundayım. Ben ki hayatında hiç yalan atmamış bir Peygamberi(sav) model almalıyım. Varlığım beni yaratan ve her türlü ihtiyacımı var eden Alemlerin Rabbi olan Allah'a armağan olsun. Ne mutlu, Müslüman diyene...