Türkiye’de sistem yanlısı ana medyanın İran İslam
Cumhuriyetine saldırması veya bu ülkeyi mezhep üzerinden mahkûm etmesinin ana
nedeni bu ülkenin İran olması veya mezhebinin Şii olmasından ötürü değildir
kesinlikle… 1979 tarihine kadar Türkiye’de sistemin, sistem yanlısı medya ve
siyaset odaklarının ve devletçi, milliyetçi, muhafazakâr dini kesimlerin ne
İran ile ne de İran’ın mezhebiyle bir işi olmamıştır. İran o zaman da Şii idi ama
Türkiye ile İran çok yakın iki dost idiler. Şimdiki Azerbaycan gibi… Azerbaycan
halkı Şii’dir ve yönetimin başındaki Aliyev hanedanı da Şii kökenlidir.
O zaman dert ne? Dert şu; Abdulhamit’in bir tür asker ve
sarayın ortaklaşa gerçekleştirdiği bir darbeyle tahtan indirilmesinden sonra
Türkiye’de güç tamamıyla Batı yanlılarının eline geçmiş durumdadır. Ve bu
ülkede iktidar olmak isteyen veya iktidar olan herkes ya Batıya hizmet etmek
zorunda kalmış ya da iktidarda bırakılmayıp al aşağı edilmiştir.
Abdulhamit’in iktidardan düşürülmesinden bu yana Türkiye
ekonomik, kültürel, siyasi ve askeri olarak Batının güdümüne girmiş, Batıya
bağımlı hale gelmiştir. Bugün ana medyanın, ana siyasi akımların ve büyük
sermaye çevrelerinin büyük ekseriyeti ya doğrudan doğruya Batıya bağımlıdır ya
da Batıyla çıkar ilişkisi içindedir. Ne yazık ki hükümet yanlısı medya, sermaye
ve siyaset çevreleri için de bu durum geçerlidir. Yedi aylık Gazze direnişi
sürecinde iktidar yanlısı çevrelerin Siyonistlerle olan ilişkisini ve olaylara
yaklaşımını herkes gördü.
Yani, İran’da 1979’da İslam Devrimi gerçekleştirilip Batı
yanlısı rejim devrildikten bu yana Türkiye’deki malum kesimler Batı yanlısı
oldukları ve kendilerini Batının çıkarlarını korumak zorunda hissettikleri için
İran İslam Cumhuriyetine saldırmakta, ötekileştirmekte ve mezhep üzerinden
mahkûm etmeye çalışmaktadırlar.
Eğer başka herhangi bir İslam ülkesinde de Amerika ve Batı
karşıtı bir İslami güç iktidar olsaydı bizdeki Batıcılar aynı düşmanlığı
göstereceklerdi. Başka bahaneler üreterek… Aksa Tufanı operasyonunun başında
HAMAS’ı mahkûm etmeye yönelik söylem ve eylemlere hepimiz şahit olduk.
Mesela Mısır’da İhvan-ı Müslimin İslami bir devrime öncülük
edebilseydi ve Amerika ve Batının ellerini Mısır’dan kesip Siyonist rejime
düşman bir İslami devlet kurabilseydi inanın İran’a yöneltilmiş düşmanca oklar
aynı sertlikte Mısır’a yöneltilirdi. Veya Pakistan’da merhum Mevdudi’nin
kurucusu olduğu Cemaat-i İslami, nükleer güç olan bu ülkede iktidarı gerçek
anlamda ele geçirebilseydi, dünyadaki tüm şeytani güçlerle birlikte
Türkiye’deki Batı yanlısı kesimlerin de hücumuna uğrayacaktı.
Anlatmak istediğim Batılıların ve Batıcıların derdi
Müslümanların milliyeti veya mezhebi değildir. Onlar için Sünni olmak, Şii
olmak veya İranlı, Pakistanlı, Mısırlı, Türkiyeli olmak önemli değildir. Batıya
karşılar mı değiller mi, Batının çıkarlarında dost mudurlar, düşman mıdırlar,
onlar buna bakarlar.
Bizdeki mezhepçilerin bir türlü anlamak istemedikleri hakikat bu… Mezhep taassubu gözlerini o kadar kör etmiş ki, İran’a yönelik her türlü saldırıya, amacına bakmadan dört elle sarılıyorlar ve onlar da bu koroya katılıyorlar. Ve bilerek, bilmeyerek Batının, Amerika’nın, Siyonistlerin ateşine odun taşıyor, çıkarlarının hamisi oluyorlar.