“Dinsiz ilim,
kör; ilimsiz din, topaldır." (Albert Einstein)
Bilgi,
insanoğlunun yaratılışıyla eşdeğer sayılır. Allah, Hz Adem’i yarattıktan sonra
ona eşyanın bilgisini verdi. Ayrıca ona hayatın ikamesi için 10 sahifelik
kitapçık da verdi.
Allah; her
kavme ihtiyaçlarına göre sahife, kitap ve peygamber göndermiştir. Allah,
insanlığı hiçbir zaman bilgiden yoksun bırakmamıştır. Yani insanlık hiçbir
zaman; kitapsız, peygambersiz kalmamıştır. Allah, insanın yaşantısını sağlıklı
bir şekilde devam ettirebilmesi için peygamberler ve kitaplar göndermiştir.
Toplumlar, Allah’tan gelen bu kaidelere uyduğu müddetçe huzur ve mutluluk bulmuşlar.
Yaratılış amaçlarını unutunca da sapıtarak çok komik durumlara düşüvermişler.
Son iki
asırdır yüzümüzü Batı'ya çevirdiğimizden beri müslüman toplumlarda da nahoş
durumlar meydana geldi. Dışarıdan işgal edilemeyen ülke, içeriden devşirilen
kuklalarla avuçlarına alınmak istenildi. Bunun bir ayağı da toplumda dini
eğitimi kaldırıp yerine materyalist, laik eğitim sistemini resmi uygulamaya
koymalarıdır. Evet eskisi gibi bir ülkeyi düşmanın askerlerle işgal etmesine
gerek yok. Hem bu daha masraflı. En etkili ve kalıcı olanı, oranın eğitiminden
dini eğitimi çıkarıp inançlarına zıt bir eğitim yerleştirmektir. Düşman olarak
bu onlara yeter ve artar bile.
Okul-dershane
önlerinden geçerken veya oralarda okuyan akrabalarımızı ziyaret ederken
rastladığımız durumlar hiç de müslüman çocuklarına yakışacak durumlar değiller.
Okul-dershane çıkışındaki öğrencilerin davranışları hiç de eğitim almış
kişilere benzemiyor. Hal ve hareketleri, bir cahilinkini andırıyor adeta.
Arkadaşlıkları, birbiriyle olan ilişkileri, konuşma üslupları Müslüman bir
gence yakışmadığı gün gibi aşikâr. Yunus Emre'nin dediği gibi 'Gezdim Halep ile
Şam’ı, eyledim ilmi talep, Meğer ilim bir hiç imiş illa edep illa edep. Edepten
bir ders, yetmiş bilgiye bedeldir.
Öğrenci
kardeşlerimizin birbirlerine karşı edep ve saygı noktasında, karneleri çok
zayıf gözüküyor. Bu noktada acilen, okullarda; Peygamberler tarihi, Siyer,
Fıkıh, Sahabe hayatı, İhya-yı ulumu’d-din ve Risale-i nur... derslerinin
verilmesi lazım. Yoksa bu çocuklar bizim geleceğimiz olamazlar. Eğer
geleceğimiz bunlarsa biz bitmişiz, demek.
Dini eğitim noksanlığı sonucu
iman ve salih amel noktasında ihmal gösterecek olan bu öğrenciler, nefislerinin
kurbanı olurlar. Nefsiyle hareket eden bu öğrenciler, topluma zarar verir. Dini
eğitim olmadan verilen eğitim, tek ayak üzerine yükselme demek. Bunun da
yıkılması bir rüzgara bakar.
Batıdan ithal
edilen eğitim ile müslüman ülkelerde verilen İslamî eğitimin üzerindeki
elbiseyi çıkarıp eğitimimizi Batının boyasıyla boyamaya çalıştılar. Eğitim adı
altında Müslümanların çocukları gün geçtikçe iman, ibadet ve ahlaktan
uzaklaştırılmaya çalıştılar. Allah’a inanan ama şeytana amel eden ucube bir
müslüman tipi ortaya çıkarmaya çalıştılar.
Müslümanım diyor; ama kız
arkadaşı, haram oyunları var. Küfürlü konuşmalar dilinden düşmüyor. Müslümanım
diyor; ama namaz yok, örtü yok, Kur'an ve Siyer okuma yok... vb.
Virüsten
dolayı okulların tatil edilmesiyle birlikte oğlumu Batman'da İttihad-ul
Ulema'ya bağlı bir medreseye gönderdim. Kur'an, ibadet, siyer, fıkıh... gibi ne
varsa Seyda'ya ver, dedim. Maşallah, ortamlarını gördüm, Asr-ı Saadet gibi.
Orada bu genç yaşlarına rağmen birbirlerine karşı; olgun, vakarlı, saygılı ve
edepli bir şekilde davranan gençleri gördüm. Okullarda veya dershanelerde
birbiriyle tepinen gençlerle kıyaslayınca kurtuluşumuzun bu gençlerde olduğunu
ve geleceğimizi bunlar ancak ihya eder, dedim.
Evet, Üstad Bediüzzaman Said
Nursi Münazarat adlı eserinde dediği gibi: “Vicdanın ziyası, ulûm-u diniyyedir.
Aklın nuru, fünûn-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder.”
Bu ülkenin çocuklarına fen
ilimlerin yanında, dini ilimler vererek ancak hakikate ulaştırabilirsiniz.
Çocuklarımıza en başta elde etmeye çalışacağımız ilmin; iman ilmi olması gerek.
Çünkü ilimlerin şahı ve padişahı; iman ilmidir ve bu toplum ancak İslamî
eğitimle düzelir ve yükselir.
Son olarak
diyoruz ki faydasız ilimden Allah’a sığınırız.