Yazıyı yazmadan önce,
âlimlerin-fakihlerin alanına gireceğimi peşin peşin belirtmek isterim. Bu
nedenle onlardan izin istemek durumundayım. Ayrıca varsa bir yanlışım
düzeltilmesini de beklerim.
İslam’da bir günahın veya
suçun oluşması için niyet ve fiil gerekiyor. Örneğin ben birine can, mal, ırz
vb. konularda zarar vermek istersem, ilk etapta bunu tasarlarım, yani niyet
ederim. Böylece suçun birinci etabı gerçekleşmiş olur.
Bu niyetin manevi bir
mesuliyeti, yani günahı vardır ama fiil gerçekleşmediği için suç oluşmamıştır.
Bu nedenle insanları kalplerindeki niyetlere göre yargılamak, İslam hukukunda
yoktur. Nitekim Peygamberimiz bu husustaki icraatını; “Onun kalbini açıp baktın
mı?” diyerek bizlere göstermiştir.
Ancak niyetlerimizin, geçmiş
veya geleceğe yönelik günah oluşturma potansiyeli her zaman mevcuttur. Mesela
1343 yıl önce şehid edilen Hz. Hüseyin için; “Ona oh oldu, durup dururken neden
Kufe’ye gitti? Mekke’de oturup; “Sallabaşını al maaşını” şeklinde
davranabilirdi.” diyerek, bu katlin günahına ortak olabiliriz.
Ya da ileride oluşabilecek
günah ve suç ortamlarının zeminini hazırlamak gibi bir niyet de insanı günahkâr
yapabilir. Toplumun yönünü günah ve suça çevirmeye niyet etmek bir günah ama bu
ortamı oluşturmak artık suç olarak tanımlanır.
Bu çerçevede; 2023
seçimlerine yaklaştığımızda, hepimiz niyetlerimize binaen günah ve bu
niyetlerin pratikte oluşma, fiiliyata geçme durumuna göre oluşacak suçlara
ortak olma gibi bir durum ile karşı karşıyayız.
Türkiye’nin batısı için CHP
ve İYİ Parti, doğusu için ise HDP; Batı emperyalizminin, bilhassa da ABD gibi
küresel güçlerin aparatı olarak önümüzde durmaktadırlar. Bu üç parti seçim
ittifakı yaptıklarına göre diğer muhafazakâr partilerin onların yanında
durmaları, Batı’nın emellerini gerçekleştirmeye yönelik bir niyet olarak
okunur.
Fakat bu niyet ilk turda tam
olarak fiiliyata geçmedi. Yani Saadet, Gelecek ve Deva partileri, Batılıların
Türkiye ve dolayısıyla halkı Müslüman olan birçok ülkenin başına çorap örmeleri
için niyet saklama, suç örtme gibi bir görev ifa ettiler. Ama dediğim gibi
niyet tam anlamı ile pratiğe geçmedi.
Yukarıda da örnek vermiştim.
Ben birini öldürmeye niyet edip, buna azmetsem, azmimin derecesine göre
günahkâr olurum. Ama öldüreceğim adamı aradığım halde bulamamışsam, kimse beni
katil olarak yargılayamaz. Sonra bu niyetimden vazgeçsem, bir de tövbe etsem, o
zaman inşallah ilahi huzurda beraat ederim. Ama tövbe etmez ve katil olmaya
niyet ve azmim devam ederse, elbette fiil gerçekleşmezse bile niyetim ve azmim
derecesince manevi mesuliyetim olur.
Şimdi geldiğimiz noktada;
Saadet, Gelecek ve Deva gönüllüleri açısından bir fırsat söz konusudur. Bu
partilerden; CHP ve HDP ile birlikte hareket eden, onlara oy veren ve İslami
dert ile dertlenmiş olduğunu iddia edenlerin, ikinci tura giderken niyet ve
azimlerini tekrar kontrol etme imkanları vardır. Özellikle doğuda Kürtleri
sekülerleştirmeye çalışan PKK ve HDP ile yan yana durma, fiillerine ortak olma,
muhafazakâr Kürtlerin kafalarını beyaz sakal ve badem bıyıkları
bulanıklaştırma, Batı’ya hizmet ile Müslümanca duruş arasındaki keskin çizgiyi
flulaştırma gibi bir günaha bulaşmamayı, onlara âcizane salık veririm.
Çünkü sekülerizm, PKK ve
türevleri ile Kürtlerin arasında hayat buldu. Bu anlamda yüz yıllık CHP
uygulamaları onları dönüştüremedi. Ama kırk yıllık PKK ve türevleri, kadim
İslami gelenekleri olan Kürtleri seküler yaşama alıştırdı.
HÜDA PAR’ın Cumhur
ittifakında olmasını bu yönden okuduğumuzda, karşı blokta yer almak, seküler
yaşam için ortam oluşturmaya niyet etmek ve ikinci turda da bu azmin devam
etmesi, Allah korusun sekülerizmin suçlarına ortak olmak ile sonuçlanacaktır.
Söylem ve eylemlerimizin
manevi mesuliyetini hatırlatmaya matuf bu yazı ne kadar okunur bilinmez ama
beyaz sakal ve badem bıyıklıların bu yazıyı okumalarına dahi gerek yoktur.
Çünkü manevi mesuliyeti benden çok daha iyi biliyorlar.