Gazze, bugünden sonra İslam’ın ve Müslümanların bilinir tariflerin çok ötesinde olduğunu göstermektedir. Aynı zamanda dünyanın karşı karşıya kalmak zorunda kaldığı bu vahşet ve soykırım karşısında tüm işlevselliğini yitirmesi İslam ve Müslüman tanımlamalarının yeniden irdelenmesini ve hakiki manasına eriştirilmesini zorunlu kılmaktadır.
Çağımızın demokrat ve liberal devletleri, uluslararası tüm kurum ve kavramlarıyla yetersiz ve yetkisiz olduklarını tüm saklamalarına rağmen ifşa edilmesinden kurtulamamıştır. Ulusal bağımsızlık, ekonomiksel yeterlilik ve siyasi varoluş hür ve adil kararlar almaya yetmemiştir. Tek başına karar alamayan ulusal tüm devletler, tüm sistemler demokratik yollarla yönetilmiş olsalar da değişen bir durum olmuyor. Halkların kendi kararlarıyla seçtiği siyasiler tek başına karar alacak durumda değil ise halkın kararı diye bir hakikat kalır mı?
Hobi amaçlı, eğlenerek sınırsızca işlenen bir soykırım vahşetine anbean tanık olunurken, 600 günü aşkın bir süre zarfında bile bir aksiyon gösterememek, acziyet ve zillet içinde sürekli izlemek zorunda kalmak, sistemin soru yağmuruna tutulmasını gerekli kılmaz mı?
Mevcut olan beşeri sistemler ne küresel anlamda ne de ulusal açıdan bir direniş veya bir davranış sergileyememektedir. Ne bölgesel ne yerel... Dünya adalet ve eşitlik kavramları açısından adeta tıkanmıştır. Zaten var olan bu çıkmaz ve tıkanıklık siyon soykırımıyla herkes tarafından görünür ve bilinir olmuştur.
Uluslararası sömürgeci düzen tüm insanlara vadettiği gibi eşit ve adil davranmamıştır. Hatta kimilerine elit, erişilmez, ilişilmez bir statüko bahşetmiştir. Zalimler, zorbalar, soykırımcılar, caniler sorumsuzluk zırhıyla korunmaktadır. Hak, hukuk, mahkemeler ancak diğerleri için varlar.
Bu iğrenç ayrıştırma beşeri sistemlerin tamamında vardı ancak örtüktü, gizliydi. Aksa Tufanı bunların da ifşasına sebep oldu. Kuzu postuna bürünmüş kurtlar...
Uluslararası sistemlerin bu acı gerçeği dünya halklarının farklı arayışlarını başlattı hatta hızlandırdı. Bugün insanlık yaşanabilir bir dünya için uygulanabilir bir sistemin arayışında. Ulusal, ırksal, jeopolotik vb. lokal tüm söylemlerin ötesinde global, beynelmilel, uluslar ötesi yeni bir durak, yeni bir sığınak…
Tamda burada, Mü’min/Mücahid/Müslüman üst kimliği tüm lokal engelleri aşarak yeniden, yeni baştan küresel kabul ışığında aslına rücu etmeli. Dünyanın üçte ikisine yüzyıllarca adalet ve eşitlik ile hükmeden aslına… Asr-ı Saadet’te cümle cihanda yaşanabilir ve mutlu olunabilir bir mirasın bırakıldığı ilk cevherine…
Yerel engelleri aşarak, ulusal sınırların dışına çıkarak, dünya bloklarının da ötesinde külli ve küresel bir birlikteliğin kıvılcımlarını çakmakta Gazze…
“İslam'ın savaş hukuku bile beşerin barış hukukundan daha medenidir.” gerçeğini tüm dünyaya gösteren HAMAS...
Bu mâna pencersinden İTTİHAD’UL ULEMA tarafından düzenlenen uluslararası âlimlerin buluşmasını ziyadesiyle önemsiyorum. Bu birliktelik bu global tanımlamayı yapabilir. Ulus ötesi bir kardeşliği inşa edebilir.
Hatta İttihadu’l Ekonomi, İttihadu’l Akedemi, İttihadu’l Sanayi ve daha niceleriyle sınırsızların bir ve beraber olma vaktini başlatabilir.
İşte bunun meşalesini elinde tutan asrımızın seçkinleri yani Gazze’nin hür insanları sayesinde küresel bir kurtuluş mücadelesi iki yıla yakındır devam etmektedir. Bu nedenle bilenlere çok iş çıkmıştır. Bilenler ne yaparlarsa yapsınlar bildiklerini bilinmez kılamazlar. O nedenle sarsılmaktadır beşeri sistemler, çatlamaktadır münafıkların tahtları, nice nice korkular yeşermiş zalimlerin kalbinde, o nedenledir ki yıkılmaya yüz tutmuş zulüm sarayları…