Rusya’nın Ukrayna’yı işgali birçok perdeyi yırttı,
attı. İşgaller sadece İslam beldelerine yönelik yapılırdı. Bir Avrupa şehrine
hiç füze atılır, bombalanır mıydı? Bir Avrupa şehrinden insanlar mülteci olur
muydu? İslam şehirleri yakılır, yıkılır ve yaşanmaz hale getirilirdi. Bu İslam
beldelerinden kaçan insanlar mülteci olur, hiçbir yere kabul edilmez;
Akdeniz’in sularında boğulur, batının sınır telleri arasında açlık ve
susuzluktan ölebilirdi.
Batılı sarışın ve mavi gözlü barbar; şimdiye kadar
sarışın ve mavi gözlü olmayan ve özellikle müslüman olanların başında bombayı
eksik etmedi. Katliam ve işgalleri rutin hale getirdi. Katliamlardan kurtulup
mülteci durumuna düşenleri de; sarı saçlı ve mavi gözlü olmadıkları için
elbette aralarına alıp insan muamelesi yapamazlardı. Dolayısıyla göç
yollarında, toplama kamplarında, sınır tellerinin dibinde ölebilir ve sadece
istatistiklerde yer alabilirdi.
Ama Ukrayna işgali ile sarı saçlı insanlar da mülteci
durumuna düşmeye başlayınca, barbar sarışınların canı sıkılmaya başladı. Bunun
kabul edilmezliğini, ne kadar acı verici bir durum olduğunu, hemen bütün
dünyanın seferber olup buna bir çözüm üretmesi gerektiğini vurgulamaya
başladılar. Barbar sarışınlar hemen avrupanın bütün sınır kapılarını açarak
Ukraynalı mültecileri içeri almaya başladılar.
Sakın bu durum yanlış anlaşılmasın. Dünyanın neresinde
bir mazlum varsa dini, dili, rengi ve coğrafyası ne olursa olsun, ayrım
yapılmaksızın sahip çıkılmalı, derdine derman olunmalı, mazlumiyyetinden
kurtulması için seferber olunmalıdır. Ama bu mazlumiyyet üzerinden de
ayrımcılık ve ırkçılık yapanlar da yine sarışın batılı barbarlardır.
Allah u Teâlâ ‘Küfrün tek millet’ olduğunu bize
emrediyor. Ve ne yazık ki; bu uygulamaları, işgalleri, katliamları yakinen
görüyor olmamıza rağmen; içimizdeki bazı beyinsizlerin bunu hala görmüyor
olması ve küfrün payandası olmak gibi bir zilleti tercih etmelerini ise ibretle
müşahede ediyoruz. Gazetecisinden politikacısına kadar, akademisyeninden
diplomatına kadar bu ırkçı söylem ve uygulamalarını bas bas bağırarak dile
getirmekte ve yıllardır barbar yöneticileri de bunu devlet politikası olarak en
gaddar bir şekilde uygulamaktadır.
Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in ifadesiyle;‘batı hiçbir
zaman uygar olmamıştır.’ Her iki dünya savaşını da bunlar kendi aralarında
yapmışlardır. On milyonlarca insanı birbirlerinden öldürdüler. Birbirlerine bu
kadar kinliyken, diğer insanlara karşı acaba ne kadar insani olabilirler?
Birbirlerine karşı barbarlıklarını çok iyi bildikleri için; son elli yılda tek
düşmanın müslümanlar ve yok edilmesi gereken hedef olarak da İslam’ı ortaya
koydular. Bu gaye üzerine birlikteliklerini sağlamaya çalışırken, işgal ve
katliamlarla da bizi yok etmeye başladılar.
Küfrün bu oyununu anlamayacak kadar basiretsiz, bu
işgalleri ve katliamları göremeyecek kadar kör ve ölüm sırası kendinse
gelmesini bekleyen bu gayretsiz ve vicdansız bazı müslüman idareciler ölüm
sessizlikleriyle; bilincimizi, birlik olmamızı ve ümmet olarak ayağa kalkma
hedefimizi yok etmektedirler. Ancak batılı barbarların birbirlerine karşı olan
kin ve nefretlerini maharetle gizleme ve erteleme gayretlerinin de artık sonuna
gelinmiş görünmektedir.
Batılı sarışın barbarların birlikteliğinden çok
yıkılışları daha açık bir şekilde görülmektedir. Müslümanların birliği için
Yüce Allah’ın emri, Peygamber efendimizin kati sünneti varken ve Selahaddini
Eyyübi gibi bir örneğimiz olmasına rağmen bunu hala anlamayanların içine
düştükleri gafletin dehşeti ise daha bizi çok uğraştıracaktır.