0

 

Hayat itibarıyla hayâdan yoksun olanların, hayatından lezzet aldıklarını söylemek, bunu dillendirmek hayâsız bir bakış açısının ürünüdür. Toplum olarak hayâdan yana bir gidişata adım atmanın başlangıcı, eş başkanlıklardan eşcinselliğe doğru giden sinsi argümanlar ile başlamıştır.

Kuran’ın bizden istediği toplum modelinin aksi bir model üzerinde yol almanın cezasının neler olduğu hakkında, Kur’an’da geçmiş kavimlerden ders almak bize yeterlidir.

Biz tekrardan bunları hatırlatmak istiyoruz. Zira din nasihat dini olduğundan bizler sürekli nasihate muhtaç bir varlığız. İşte bizler, bizden istenilen toplum modelinin aksi bir modelin peşinden gidişatımızda bizi bekleyen felaketlerin neler olduğu üzerine yazacağız. Bu konuda söylenilecek tek söz vardır. O da “bir topluluk nasıl yönetilmek istiyorsa öyle yönetilir” kaidesidir. Çünkü bir toplum yönetilme rotasını kendisi çizer. Ve ilahi yasa gereği istedikleri yönetim şekli, bir topluluğa nasip olmaktadır. Bu yasa, tarihin her sahnesinde vuku bulmuş olup, bela isteyene bela, hayır isteyene hayır inmiştir.

Yani iyi yönetilmek istenen toplulukların kararı, iyi bir yönetimden yana olduğundan, kendilerine layık olan bir idareci nasip olmakta iken, kötü yönetilmek isteyip, kötülükten yana tercihini kullananlara da, kötü idareciler kısmet olmaktadır.

Buna bağlı olarak da kendi elleri ile tercihte bulundukları idarecilerden kötü muameleye tabi tutulmanın cezasını da vermişlerdir. Kötü tercihte bulunmaları doğal olarak kötü felaketlerin kapısını da aralamaktadır.

Bu konu da yüce rabbimiz Kur’an’ı kerimde şöyle buyurmaktadır. “Karada ve denizde bozgun, insanların bizzat kendi elleriyle işledikleri yüzünden çıkar; Allah’ta, belki dönerler diye yaptıklarının bir kısmını kendilerine tattırır.”

Aslında rahman ve rahim sıfatlarına sahip olan yüce Rabbimiz biz kullarını sever ve merhametiyle onlara muamelede bulunmayı sever. Fakat kendi elleri ile felaketi hazırlayan yani diğer bir deyimle rabbinin, rahman sıfatından uzak kalmak isteyenlere de, hak ettikleri cezayı verir.

Şayet biz şuurlu Müslümanlarda, isyankâr ve azgınların yangınında tutuşmak istemiyorsak; yaptığımız her işte, o mutlak gücün rızasına uygun bir şekilde hareket etmeliyiz. Ve onun rızasının dışına da çıkmamak gerekir. Çünkü rabbimiz ile olan ilişkilerde haddi aştığımız takdirde, sınırsız felaketlerin kapısı olabiliriz. Ayrıca unutmayalım ki; “Allah, haddi aşanları sevmez.”

Kısacası biz İslami bir yönetimle, saadetin temelini sağlamlaştırabiliriz. Bazılarının yaptığı gibi İslâm’ın işimize gelen yönlerini alıp, işimize gelmeyen yönlerini kabul etmezsek bu durumda dinin temelleri ile oynamış oluruz ki, bu da yine felaketin habercisi olacaktır.

Biz toplumun huzura kavuşması için gerekli olan her adımı destekleyen bir topluluğuz. Ve yine toplumdan uzak, kim olduğu belirsiz kimselerin içinde yer almayıp, halkın yanında yer alan bir camiayız. Kendilerine Kürt temsilcisi adı veren kesimlerin beraber oldukları kimseler aslında Kürt düşmanı olan kimselerdir. Her geçen gün kanlarını döktürdükleri gençlerin Müslüman Kürtler olduklarını da unutmayalım. Tabi bu sadece o zihniyetin geçmişte yaptığı gibi, sindirme ve korku politikasından beslenmelerinin bir tezahürüdür. Müslümanlar için bunu hiçbir zaman korku şeklinde algılamamış, aksine bunu, batıl ile olan savaşta  vuku bulacak  bir imtihanın tezahürü olarak kabul etmişlerdir.

Allah Teâlâ Bakara suresinin 155. ayetinde şöyle buyurur:

“And olsun sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da canlardan mallardan ve mahsullerden eksiltmekle behemehal imtihan edeceğiz. Sabredenleri müjdele.”

Bizler bu imtihanın sonucunda, Allah Teâlâ’nın şu müjdesini kardeşlerimize haykırıyoruz;

“Aranızdan yalnız zalimlere erişmekle kalmayacak olan fitneden sakının. Allah’ın azabının şiddetli olduğunu bilin.” Enfâl süresinin 25. Ayeti kerimesiyle kötü yönetimi kendi elleri ile tercih etmiş olan topluluklara, inecek olan bela fırtınasının sadece onları değil, beraberin de kurunun yanında, yaşında o ateşte kavrulacağına inanan ve geçmişte sapıklığı özendiren toplumlara inen belaların, kavmin tümünü helak ettiğine inanan bir topluluğuz. 

Allah’ın kesin olarak yasakladığı çizgileri aşarak; içki, kumar ve zina gibi toplumsal günahları, açık açık işlemek, kâinatın yegâne sahibini unutmak, nefsin arzularına uyup, kötülükleri işlemek, yeryüzünde fesat çıkarmak, Allah’ın emirlerine karşı çıkmak, Allah’ın peygamberlerine,  davetçilerine tahammül etmemek, ALLAH Teâlâ’nın mukaddes kitabını yakmak, cami ve medreselerin talan etmek, kurbanlık dağıtmak isteyenlere engel olup, onları kurban etmek,  insanların hâkimiyetini tercih edip, Allah’ın şeriatını kabul etmemek gibi, Allah’ın azametine dokundurmayı gerektiren işlerde bulunmak,Enfal süresinde beklenilen belanın yakında vukuuna işarettir.

Son olarak Rabbimizin Yunus süresinin 23. ayetinde bize olan hitabını tekrardan düşünmek lazım;

“Ey insanlar! Sizin zulmünüz ancak kendi aleyhinizedir. O kıymetsiz dünya hayatının menfaati gibi (süreksiz)’dir. Sonra döner bize gelirsiniz. Biz de size bütün yaptıklarınızı haber veriniz.”

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *