211

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin 2018’de uygulanmaya başlanmasından sonra siyasi partilerin birlikte hareket etmeleri adeta bir “mecburiyet” haline geldi. Seçimlere tek başlarına ya da bağımsız adaylarla girdikleri takdirde baraj sorunundan dolayı “kazanamama” durumuyla karşı karşıya olan partiler ya bir ittifakta bulunacak ya da seçim sürecinde birlikte hareket edeceği bir partinin listelerinden seçimlere girecek. Tabi bunlar ihtimal, elbette başka seçenekler de düşünülebilir.

Bu bilgilendirmeden sonra gelelim bugünkü yazımızın konusuna.

Yaptığı müspet siyasetle Türkiye’de adından söz ettirmeyi başaran HÜDA PAR, seçimlerin konuşulduğu, ittifakların şekillendiği, seçimlere dair alternatiflerin masaya yatırıldığı bir zamanda AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile AK Parti merkezinde görüştü. Görüşmeden sonra HÜDA PAR Genel Başkanı’nın yaptığı “Seçimler de konuştuğumuz başlıklardan biriydi” açıklaması gündeme “HÜDA PAR Cumhur İttifakı’na katıldı” şeklinde yansıtıldı.

Ancak açıklamalardan anlaşıldığı kadarıyla henüz netleşen bir durum söz konusu değil. HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu’nun ziyaret çıkışında basın mensuplarına, “Biraz daha beklemeniz gerekecek” şeklindeki açıklaması görüşmelerden henüz bir sonucun çıkmadığını, görüşmelerin devam edeceğini, durumların netleşmesi için de biraz daha sabredilmesi gerektiğini ortaya koyuyordu.

Sayın Yapıcıoğlu’nun, Sayın Erdoğan ile görüşmesini ulusal basın kuruluşları yakından takip ettiği gibi siyasi partiler de görüşmeyi yakından izledi ve görüşmeyle ilgili yorumlar paylaştı, açıklamalar yaptı. Açıklama yapan partilerden biri de CHP idi. CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel, yaptığı açıklamada HÜDA PAR Genel Başkanı’nın, Erdoğan ile 2,5 saat görüşme yaptığını dile getirerek bu görüşme üzerinden MHP ve Kürtçe ile ilgili düşüncelerini dile getirdi.

Aslında CHP’li Özel’in açıklamasında hedefine koyduğu iki husus vardı: Birincisi, görüşme üzerinden Cumhur İttifakı’na saldırmak. İkincisi ise, görüşme bahanesiyle Kürtçe’ye karşı besledikleri düşmanlığı dile getirmek. Bugünkü yazımızda, Özgür Özel’in Cumhur İttifakı’na saldırması, MHP’yi eleştirmesiyle ilgili bir yorumda bulunmayacağız ancak Kürtçe’ye olan hazımsızlığına ve bilinçaltındaki Türkleştirme düşüncesine karşı birkaç kelam edeceğiz.

CHP’li Özel diyor ki, “Efendim HÜDA PAR parti programında Kürtçe’nin Türkçe ile birlikte ikinci resmi dil olmasını istiyor.” Bunu derken aslında Kürtçe’ye ve dolaysıyla Kürtlere olan düşmanlığını ortaya koyuyor. Özgür Özel bu açıklamasıyla “CHP’nin kurumsal düşüncesini” dile getirmiş oluyor. Cumhuriyet rejiminin kuruluş sürecinde ve sonrasında Kürtlere uygulanan baskılara, yapılan zulümlere, alınan kararlara, başlatılan kampanyalara sahip çıktığını dolaylı olarak söylemiş oluyor.

Örnek olması ve bilmeyenlerin bilmesi açısından Cumhuriyet dönemindeki bir iki kampanyadan söz ederek yazımızı sürdürelim.

Yıl 1924… Cumhuriyet Halk Fırkası’ndan bir mebus TBMM toplantısında, Türkçe’nin zorunlu dil haline getirilmesi ve Türkçe konuşmayanların para cezasına çarptırılmasını öneren bir yasa teklif ediyor. Çoğunluk destekliyor ancak karşı çıkanlar da oluyor ve sert tartışmalar yaşanıyor. TBMM’deki tartışmalar sürerken, Bursa Belediyesi ilk inisiyatifi ele alıyor ve kamusal alanlarda Türkçe dışı bir dil konuşanlara para cezası vermeye başlıyor. 1 yıl sonra Balıkesir ve Bergama’da da aynı uygulama başlatılıyor.

Yıl 1928… Yılın ilk ayı ve ayın 13’üncü günü bir grup hukuk öğrencisi tarafından “Vatandaş Türkçe Konuş” adında bir kampanya başlatılıyor. Hükümet destekli bu kampanya 1930’lara kadar sürüyor. Kürtçe’yle birlikte diğer dillerin de konuşulması engellenmek isteniyor. Kampanya sırasında bazı ilçelerde Türkçe dışında başka bir dil konuşan insanlara çeşitli “para cezaları” veriliyor. Kimi valiler hükümetin desteğini alarak ülke genelinde Türkçe konuşmayan insanları tutuklattırıyor.

Tarihsel bir utanç vesikası olan ve temel insan haklarını hiçe sayan “Vatandaş Türkçe Konuş” kampanyası, sosyolojik anlamda Türkiye’de Türkleştirme çalışmalarının kurumsallaşmasına, tek tipleştirme hareketlerinin yaygınlaşmasına ve devlet politikası haline gelen ilkelerin sivil toplum tarafından açıkça savunulmasına sebebiyet veriyor.

CHP zihniyeti dün olduğu gibi bugün de kendi gibi düşünmeyenlere karşı tahammülsüzlüğünü ve Cumhuriyet döneminde bir devlet politikası haline gelen Türkçülüğü savunmayı ve aynı zamanda Kürtçe ile ilgili bilinçaltındaki hazımsızlığı dışa vurmayı sürdürüyor. Dönem değişmiştir; Kürtçe ve tek tipleştirme zulmüyle ilgili bir zamanlar dile getirilemeyen hakikatler bugün binlerce insan tarafından “temel haklar” ve “düşünce hürriyeti” kapsamında dile getiriliyor. Ortada mazlum bir halkın yıllardır verilmeyen, gasp edilen hakları söz konusudur. Bu haklar temel haklardır, birileri engel olmak için “planlar ve açıklamalar” yapsa da bu “hakları tanımak” ve “güvence altına almak” siyaset kurumunun, iktidarın görevidir.

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *