0

Aramızdan ayrılışının 55. yılı, Vuslatının 55. Sene-i devriyesi, Koskoca 55 yıl Üstadım! Elli beş yıl önce dün, yani 23 Mart 1960 Urfa’da dostlarının omuzları arasında ebediyete uğurlanarak aramızdan ayrıldın. Belki aramızdan madden ayrıldın ama bıraktığın kutsi davanla, nurlu eserlerinle hep var oldun ve nurlarla bizlere anlattığın iman hakikatlerin ilelebet gençlerin imanlarının selametleri için bir kılavuz ve rehber olacaktır…

Üstadım, 1878’de âlimler diyarı Serhed’in bağrı Bitlis’in Hizan ilçesi, Nurs köyünde Sofi Mirza ve Nuriye hanedanının dördüncü çocukları olarak dünyaya gelecektin. Küçük yaşlarda ulaştığı ilim seviyesiyle herkesi hayrete düşürecek  “Said-ê meşhur” namıyla anılacak ve sen 15 yaşına geldiğinde, Kürdistan medreselerinde Fekê (talebe) iken, Hocan sendeki harikulade zekâ ve hafızan sebebiyle “zamanın güzelliği, eşsizi” anlamına gelen “Bediüzzaman” diyecekti sana…

Senin sevdan Kur’an’ın sönmez ve söndülemez bir güneş olduğunu tüm kâinata ispat idi. Senin davan iman kurtarma davasıydı; “ben cemiyetin iman selâmeti yolunda dünyamı da feda ettim ahretimi de. Gözümde ne Cennet sevdası var, ne Cehennem korkusu. Cemiyetin, imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur'anımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa Cennet'i de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennem'in alevleri içinde yanmağa razıyım. Çünki vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.” Diyecek kadar her şeyini iman selameti için feda edişinle zamanın Ebubekir’i oldun.

Ey Aziz Üstadım! Doksan küsur hayatının her anı harp meydanlarında, eziyet, hapis, sürgün, tecrit ve işkenceyle geçti. Bu doksan küsur hayatında dünya lezzeti namına bir şey tatmadın. Çekmediğin cefa ve görmediğin eza kalmadı. Defalarca zehirlediler seni. Türlü türlü hakaretlere maruz kaldın. Bir divane gibi uçsuz bucaksız, kuş uçmaz kervan göçmez diyarlara saldılar. Bir cani gibi muamele gördün. Kendi deyiminle:” zaman oldu ki hayattan bin defa ölümü tercih ettin.” Ama Kur’an ve iman hizmeti uğruna çektiğin bunca çileye aldırış etmedin…

Mart ayıyla baharın gelişinin kutlandığı bu günlerde uğruna bir asırdır çile çektiğin aziz davanla, İnsanlığa bıraktığın ‘risalelerinle’ Adâr (mart) bize seni hatırlatıyor. “Acele ettim kışta geldim, Sizler cennet asa bir baharda geleceksiniz.” Diyordun İşte davan çiçek açtı, nur tohumları meyveye durdu biiznillah. Mirasını bıraktığın çağlara seslendiğin ufkunla; Müjde sana Üstadım müjde! Verasetini sahiplenip; kutsi davanı omuzlayan çağın Saidleri, Zübeyirleri, Ceylanları ve Hüseyinleri var ey can Üstadım!  

Ey Kahraman Üstadım! Zalime boyun eğmedin. Gaddara, münafığa, dinsize ve şer ehline geçit vermedin. Diyorsun ya:” Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!” Korkusuz ve yiğitliğin ile nerede bir yangın görsen onu söndürmeye koştun. Düşmanları korku salan, dostlara güven veren heybetinle... 

“Rezzâkımdan başka kimsenin minnetini almıyorum ve almamaya da karar vermişim” diyen tevekkülün, rızkına teslimiyetin, itikadın ve takvan ile.

Bir gün bir taleben sana yüklü bir para getirip vermek istemişti: " Üstadim bu parayı alın ve kendinize bir ev belki alırsınız, yaşınız da ilerledi.”

 Üstad: “keçeli ben bu evi alamam zira benim malımı dünya da elim taşımazsa,  ahirette hz Ömer’e nasıl yetişirim...”  Ve “Kabir kapısında bekleyen bir adam, arkasındaki fâni dünyaya riyakârâne bakması, acınacak bir hamakattır ve dehşetli bir hasârettir” diyen o dünya malına tamah etmeyen fedakârlığın ve tok gözlülüğünle... 

Aziz Can Üstadım Rabbin seni ne çok sevmiş ki, harf devrimi geçirmiş ve bunca zamana rağmen Risalelerindeki o tatlılık, huşu ve bağlılık kaybolmamış. Hâlbuki devrinin garibüzzamanıydın. Akranların seni sahiplenmemişti! Seninle uğraşmışlar, dilleriyle sana eza vermişlerdi. Ama Sevgili Üstadım gel gör ki onların hepsi suyun üstündeki köpük imişler. Hepsi tarihin dehlizlerinde kaybolup gittiler; Ama Sen yaşıyorsun. Manevi mirasınla milyon talebelerinle gençleşiyorsun.

Birkaç kelamda bize Ey Kürtler, yalancı baharlardan sıyrılmanın zamanı geldi de geçiyor. Kurtuluş arıyorsak kurtuluşumuz Üstadımız Bediüzzaman’ın bize sunduğu hayat reçetesinde saklı :“Bizim düşmanımız, cehalet, zaruret (fakirlik) ve ihtilâftır. Bu üç düşmana karşı san’at (sanayi), mârifet (eğitim) ve ittifak silâhıyla cihâd edeceğiz”  Deyişinde saklı…

Can Üstadım! Aramızdan sevgiline kavuşmanın ve bize vuslatı yaşatmanın 55. Sene-i devriyesindeyiz. Kabrin nurla dolsun. Bizi de talebeliğine ve manevi evlatlığına kabul eyle. Ya Rabbim sevgili Üstadımız Bediüzzaman Said-i Kürdi’den ebeden razı ol. Allah’ım Rahmetin her daim üzerinde olsun. Üstadın ruhuna el Fatiha. 

 

 

 

 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *