Savaşların, en çok kadın ve
çocukları mağdur ettiği bir gerçektir. Tarih boyunca yaşanan savaşlarda sayısız
mağduriyetler ve anı zamanda nice mazlumiyetler yaşanmıştır.
Savaşlar neticesinde
milyonlarca insan memleketini, sevdiklerini, mal ve mülkünü geride bırakıp yeni
bir umut ile yollara düşmüş, insan onuruna yaraşacak bir hayat sürme isteğiyle
başka ülkelere sığınmak, göç etmek zorunda kalmıştır.
İnsanların göç etmelerini ve
memleketlerini terk etmek zorunda kalmalarını gerektiren sebepler elbette
sadece savaşlar değildir. Muhtelif sebeplerle birlikte fakirlik, açlık, yokluk
ve yoksulluk da çoğu insanı mülteci konumuna düşürmüştür.
Zorunlu ve mücbir sebepler
çoğu insanı yeni bir yolculuğa sevk etmiştir. Bundan sebep olsa gerek, bugüne
değin mülteciler, göçmenler, muhacirler ya da memleketlerini terk etmek zorunda
kalanlar ile ilgili çıkan haberlerde “umut yolculuğu” ifadesi sıklıkla
kullanılmıştır.
2011 Mart’ında başlayan
Suriye savaşından sonra Türkiye’ye gelmek zorunda kalan milyonlarca Suriyeli
oldu. Türkiye’de bulunan Suriyeliler topluma karışarak hayata tutunmaya
çalıştı. Kimi bir iş yerinde çalıştı, kimi kendi işini kurdu. Bundan daha doğal
bir şey olabilir mi? Elbette hayır.
Ancak son dönemlerde kimi
siyasi partiler ve bazı yerel yöneticiler Suriyeli, Afganlı mültecilerin
topluma karışmalarını, toplum içinde gözükmelerini, bir yerlerde çalışmalarını,
kendi işletmelerini kurarak mesleklerini icra etmelerini farklı yorumlayarak
ortaya attıkları söylemler ve yaptıkları icraatlarla mültecileri, muhacirleri
hedef haline getirdi.
Suriyeli ve Afganlıların
hedef haline getirilmesine ve onlara yönelik başlatılan karalama kampanyalarına
da maalesef destek veren çok kişi oldu.
Bazı siyasi parti
yöneticileri tarafından söylenen sözler ve kimi belediye başkanlarının
yabancılara yönelik aldıkları kararlar, şiddeti ve nefreti tetikledi.
Oluşturulan algılardan ve
dile getirilen söylemlerden yola çıkarak, kendini bilmez ve insanlıktan
nasibini tam anlamıyla alamamış kimi siyasetçilerin mültecilere yönelik söylem
ve eylemlerinin karşılık bulacağı ön görülüyordu zaten.
Dikkat ederseniz son
zamanlarda Suriye ve Afganlı muhacirlere yönelik asla tasvip edilmeyen ve kabul
edilemeyecek olan sözler ve eylemler sıklıkla duyulmaya başlandı.
Su faturalarında ayrı fiyat
tarifesi, nikâh kıymada TC uyruklu olmayanlara farklı şartlar, sokak ve
caddelere asılan afişlerle oluşturulmak istenen nefret söylemi, bir kişinin
yaptığı yanlıştan hepsini mesul tutma…
Kısa filmlerle karalama
yapma, olumsuz reklamlar yayınlama, şiddeti tetikleyecek haber dili kullanma,
sosyal medya aracılığıyla algılar oluşturma, yalan ve iftiralarla milliyetçilik
üzerinden vatandaşı galeyana getirme…
Ve daha fazlası yapılarak
toplum Suriyeli ve Afganlılara karşı dolduruluşa getirildi. Öyle ki nefret
söylemi ve karalamalar fiziksel şiddeti beraberinde getirdi.
Kimi hadsiz bu karalamaların
ve nefret kampanyalarının etkisi altında kalarak 70 yaşındaki Suriyeli bir
teyzenin yüzüne tekme atacak duruma geldi.
Dile getirilen nefret söylemleri,
ortaya konan eylemler, alınan kararlar ve fiziki şiddete dönüşen davranışlar
ırkçılık ve aynı zamanda düşmanlık değil de nedir?
İnsan hakları ve mülteci
haklarıyla alakalı çalışmalar yapan kuruluşlar başta olmak üzere hak ve hukuk
söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmayanların, ırkçılık ve ayrımcılık yapan
siyasilere ve aldığı kararlarla uygulamalarında yabancılara ikinci insan
muamelesi yapan belediyelere karşı neden sesleri çıkmamaktadır?
Kimi siyasilerin öncülüğünü
yaptığı yabancı düşmanlığı toplumun birlikte yaşama kültürüne çok ciddi anlamda
zararlar vermekle birlikte ırkçı davranışların ve nefret suçuna girecek
söylemlerin normalleşmesine ve kanıksanmasına sebep olmaktadır.
Vicdanlı hiç kimse
Suriyelilere karşı geliştirilen insanlık dışı söylem ve eylemleri kabul etmez,
etmemelidir. Nefret barındıran sözler ve mültecilere karşı yapılan saldırılar
ne ahlakidir, ne insanidir ne de İslamidir.
Ahlaki olmayan, adaletle
bağdaşmayan, insan onuruna yakışmayan ve açıkça ırkçılık ve ayrımcılık üreten söylem
ve eylemlere karşı gelmek, her vicdanlı ve hakkaniyetli vatandaşın görevidir.
Vicdanlı insanlar, son
dönemlerde nefret söylemlerini artırarak yabancı düşmanlığını ve ayrımcılığı
körükleyen kişi ve kesimlerin köhnemiş ırkçı zihniyetlerine karşı seslerini
yükselterek ve onurlu bir duruş sergileyerek kendilerine yakışacak bir davranış
ortaya koymalıdır.
Ve aynı zamanda bu kabul
edilemez insanlık dışı ırkçı ve ayrımcı söylem ve eylemlerin toplum arasında
yaygınlaşmasına ve zemin bulmasına öncülük eden siyasileri ve destekçilerini de
gönüllerde mahkûm etmelidirler.
0 yorum