Aziz İslam için mücadele etmiş dava adamları bu
uğurda mutlaka bir bedel ödemişlerdir. Kimisi hayatlarının bir bölümünü
zindanlarda geçirmiş, kimi aile ve efradını geride bırakarak muhacir olmuş,
kimisi de “Allah yolunda ölüm en büyük hedefim” diyerek şehit
olmuştur. Ortak gayeleri Allah rızası olan bu aziz şahsiyetler; peygamber
varisleri oldukları için gece ve gündüzlerini bir edip, insanları İslam’a davet
etmiş, topluma İslam’ı tanıtma ve mesajlarını ulaştırma gayretinde
olmuşlardır.
İnsanları kendi başlarına bırakma, davetlerine icabet
etmeyenlere bir daha gitmeme, şöhret veya methedilmeyi isteme, kendileri için
rahatlık ve huzur talep etme gibi şahsi menfaatler peşinde olmayan İslam için
bedel ödemiş aziz şehitler, Allah rızasından başka bir hedef
belirlememişlerdir.
Kısaca özelliklerinden söz ettiğimiz dava adamlarında biri
de Hasan El Benna’dır. Hasan el-Benna başlattığı fikri mücadelesiyle dünyada
bir çığır açmış, milyonların gönlünde taht kurmuş ve şahadetiyle de uyuyan
ümmeti uyandırıp bir ekol, umut ve örnek olmuştur.
1906 yılında Mısır’ın Mahmudiye kentinde doğan Hasan
el-Benna, dini ve ilmi yönden köklü bir aileye mensuptur. Babası zamanın hadis
âlimlerindendi. Allah inancı yüksek olan bir ailede yetişmesinden dolayı; daha
küçük yaşlarda gece namazları, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmayı
aksatmazdı. İslam’ın gerekliliklerini eksiksiz yerine getiren Hasan el-Benna,
başkalarını da bu konularda teşvik etmede çok gayretliydi. Yüz
ifadesinde sürekli bir hüzün ve elem vardı. Kalbindeki iman ve ihlasından
dolayı, devamlı Müslümanların dertlerine çareler bulma uğraşındaydı. Talebelik
yıllarındaki İslami çalışmalardan dolayı genel kültürü oldukça
gelişmişti. “Kötülüklere Karşı Mücadele” adında bir teşkilat kurup,
önemli şahsiyetlere mektuplar gönderdi ve toplumdaki kötülüklere karşı mücadele
edilmesi gerektiğini belirtti.
Hasan el-Benna, üniversiteyi birincilikle bitirdikten sonra
öğretmenlik yapmaya başladı. Halkın İslam’dan uzak bir şekilde
yaşadıklarını gördükçe içi içini yiyor ve birçok geceyi uyumadan geçirip çare
bulmak için projeler üretiyordu. Hatıralarını anlatırken içinde bulunduğu
durumu şu veciz sözlerle dile getiriyor: “Allah bilir nice geceleri ümmetin
dertlerine çareler aramak için geçirdik. Ve ümmetin hallerini tahlil etmek,
dertlerini ortadan kaldırmak için ne kadar düşündük. Bu hallerin tesirinden
bazen ağlama durumuna gelirdik.”
İşte bu kaygıları taşıyan altı arkadaşıyla beraber İhvan-ı
Müslimin teşkilatını kurdular. Bu fedakâr arkadaşlarıyla beraber İslam’ı tebliğ
etmek için kahvehanelere giderek, orada vakit öldüren insanlara İslam’ın
güzelliklerini anlattılar. Allah’ın yardımıyla halk Müslüman Kardeşler
teşkilatını bağrına bastı. Sayıları gittikçe artan teşkilat; köy köy, şehir
şehir dolaşarak İslam’ı anlatıyor ve gittikleri her yerde de bir şube
açıyorlardı. Üstad el-Benna sürekli beraber çalıştığı arkadaşlarına, İslam’dan
habersiz hiçbir yerin ve hiç kimsenin kalmaması gerektiğini söyleyerek
onları motive ediyordu.
Kısa bir sürede, büyük bir şekilde gelişen İhvan teşkilatı,
dünya Müslümanlarının sorunlarıyla da yakından ilgilendi. Filistin meselesini
ümmetin meselesi olarak görüp, Filistin’e savaşmak için askerler gönderdi.
Filistin dağları ve köyleri, daha önce görmediği yiğit mücahitleri görme sevincini
yaşadılar. O mücahitler ki; yahudiye zilleti tattırmak için ölümü hayata tercih
eden cengâverlerdi.
O tarihte krallıkla yönetilen Mısır’da, kral ve hükümet;
gelişen bu olaylardan ve hızla büyüyen İhvan teşkilatından endişe duymaya
başladılar. Müslümanların birlik ve beraberlikleri, özellikle örgütlü bir
şekilde hareket etmeleri gözlerini korkutmuştu. Hükümet; Müslüman
Kardeşler teşkilatının önüne geçmek ve faaliyetlerini durdurmak
için, hareketi yasadışı ilan etti. Teşkilatın çalışmalarını engellemeye başladılar
ve büyük bir baskıyla teşkilatı ortadan kaldırmak için imkânları seferber
ettiler. Teşkilata mensup fertleri bir bir yakalayıp, çok ağır işkenceler
yaptıktan sonra hapishanelere koydular. Hasan el-Benna’nın yanında
duracak hiç kimseyi dışarda bırakmadılar. Amaçları Hasan el-Benna’yı tek başına
bırakıp onu katletmekti. Murdar emellerine 12 Şubat 1949 yılında ulaştılar.
Kahire’nin en büyük meydanında Müslüman Gençler teşkilatının önünde
ışıkları söndürülmüş zifiri karanlık bir sokakta, Hasan el-Benna’ya
kurşun yağdırıp ağır yaraladılar. Tedavi için hastaneye kaldırılan Hasan
el-Benna’ya müdahale edilmesine izin vermediler. Ve böylece kan kaybından
hayatını kaybetmesini sağladılar.
Ömrünün sonuna kadar tebliğ vazifesini yerine getirmek için
çalışmış olan Hasan el-Benna, Rabbine verdiği sözde duran ve adını şehitler
kervanına yazdıran önderlerdedir. Birkaç gün önce (12 Şubat) şehadet
yıldönümüydü. Bu vesileyle, o aziz dava adamını bugünkü köşemize taşıdık.
Rabbim ona ve onun gibi aziz İslam için mücadele eden ve bu uğurda bedel ödeyen
dava adamlarından razı olsun.