Sen dalkavuk musun?
- Evet, efendim; bendeniz
dalkavuğum.
- Amma sen öyle pek dalkavuğa
benzemiyorsun.
- Haklısınız efendim; pek
öyle dalkavuğa benzemem.
- Fakat sanki biraz da
benziyorsun.
- Evet, biraz da benzerim efendim.
Sultan dışarıya haber salmış:
Ben dalkavuğumu buldum, diğerleri dağılıp gidebilirler.
Zamanın birinde saraya bir
dalkavuk arayan sultan ile “kaliteli bir dalkavuk” arasında geçen bu diyalog,
bana zamanın birinde başka bir efendi ile kadrolu medya arasındaki ilişkiyi
hatırlattı. Efendi ne yönde kanaat beyan ederse derhal o yöne doğru esen, hatta
değil beyan ve dahi değil kanaat; en ufak bir yönelim imasında 180 derece ters
yönde konuşmaya sevk ve idare edilebilen medya.
Bu tayfaya göre kimi zaman emperyalist
devletler -mevsim şartlarına göre sırasıyla- zalimdir, işgalcidir. Zaten şöyle
geçmiş katliamları vardır, bize yaptıkları kötülükleri saymakla bitmez. Biz de
zaten o teldeyiz, biz de katılırız onlara.
Haklarını teslim etmek lazım
ehli hakikatin ulaşamayacağı seviyede bu zalimlere ateş püskürürler. Bunları
takip eden halk da bazen bir şeyler yakar veya bir şeyler döker, yeri gelir
portakal bile keser. Haliyle o malum ülkeler de hadlerini bilmiş olurlar,
milletçe rahatlarız.
Kimi zaman bu tepkiler devlet
denmesi bile kendilerine iltifat olan taşeronlara yöneltilir. Şöyle haindir,
böyle alçaktır. Elhasıl zaten “görüyorsunuz, anlatmaya gerek yok” vurun abalıya
misali…
Gel gör ki gün gelir
zaruretten dostluk kurmak gerekecektir. Malum tayfa bu kez başlar tamirata
sonra da taltifata… Müttefikliğimizden kadim dostluğumuza kadar öyle şeyler
anlatılır ki; herkesle aramızı bozmaya çalışan cadılara ve ifritlere devlet
yönetmek neymiş gösterirler. Eskiden her şerrin içindeki devlet başkanları
meğerse ne kadar kadirşinas dostmuş da samimiyetten ortam şen şakrak olmuş.
Hatta yapacakları yüklü yatırımları hürmetle arz etmişler.
Ülke içi düşüncelerde de
durum farklı değil. Dün çocuk sahibi olmamasını bile dillerine doladıkları kişi
gün gelir büyük “devlet” adamı olur. Veya tersine dün en önemli görevleri
teslim edip takdir ettikleri; birkaç yıl içinde her hakarete müstahak olur.
Biraz ayar, biraz denge, biraz feraset olmaz mı insanda kardeşim?
Zamanın Ekber Şah’ı bir
konuda “sizce de uygun mudur âlimler?” diye sorar da “uygundur sultanım” onayı
alınca “zaten hiç itiraz ettiğiniz olmadı ki” diye alay eder. Bizim âlimlere(!)
göre de maşallah(!) eğitimden, sağlığa, uluslararası ilişki ve anlaşmalardan
ekonomiye kadar ne yapılsa uygundur. Hatta daha her şey iki kere alkışlanır:
Bir getirirken, bir kaldırırken.
Yahu Allah aşkına bir şeye de
yanlış deyin ki o övgü-yergilerinizin bir değeri olsun. Bir yanlışa da “one
minute” deyin canınız mı çıkar? Siz de karlı çıkarsınız, sevdiğiniz adam da.
Veya en azından susun. Yarın o susmanız dahi prim yapabilir. Çünkü belki de
biraz benziyorsunuzdur dalkavuğa.