4


Bu hafta içi, kadın cinayetleri ana haberin, ana başlığıydı. Evet üç kadın öldürüldü, aslında üç can üç insandı ölen. Medya dilimiz erkek şiddeti diyerek erkekleri topun ağzına veriyor. Hepsine kibrit suyu döküp kurtulmak gerekir bu erkeklerden nedir sizden çektiğimiz.

Ne oluyoruz efendiler; bu cinayetlere üzülmeyen insan insan olamaz elbet. Ama cinayeti erkek olmaya bağlayan zihniyet hastalıklıdır. Bugün toplumsal bir cinnet hali yaşıyoruz. Ahlaki zafiyetlerimiz var, dini hayatı dünyamızdan çıkarınca yaşadığımız hal kaçınılmaz oluyor.

Hülya HÖKENEK: (Habertürk)‘’Birincisi kadın cinayetleri politiktir. Lanet olsun bu erkek düzenine. Gaddarca, vahşice başımızda bulunan bu erkek düzenine…’’

Erkek egemen düzenden rahatsız olanlar, kadın egemen bir düzen oluşturmaya çalışıyor aslında. Bugün kadınıyla erkeğiyle; dinin belirlediği alanda olmaya razı olunsaydı aslında sorunlar çözülürdü; ama yetmiyor bize belirlenen alan. Hep daha fazlasını istiyoruz.

Şu söze bakar mısınız; Kadem Başkanı; twitter hesabında; Kadınların güvende olmadığı bir dünyada toplumsal adalet ve vicdandan bahsedilemez.’’

Kim güvende ki, kadın erkek çocuk… İlimizde Peron altgeçidinde kaçımız akşamları güvenle geçebilir, her birimiz korku içindeyiz. Evimizde hırsız korkusundan tedirginlik içindeyiz. Kim güvende hanımefendiler?

Şanlıurfa’da beş can gitti. Yol verme sebebiyle Aksaray’da gurbetçi adam öldürüldü. Daha nicesi… Bir sokak köpeği öldürülseydi daha çok gündem olacaktı. Kadın da değiller pardon, vazgeçin kadın üzerinden prim yapmaya insani bakın olaylara. Ölümleri yarıştırmayın. Gündem yapmadınız bunca ölümü, habercilik de buydu aslında iletişim fakültesinde böyle öğretilmişti. Kadın, hayvan olunca kadrajı yakınlaştır, büyük puntolarla göster. Erkeğin canı cehenneme önemli değil.

Evlilik gibi kutsal kurumu, ne hale getirdik. Bunda kadın egemen yasaların etkisi yadsınamaz. Erkeğe kelepçe takmak, onu evden uzaklaştırmak, süresiz nafaka getirmek, çocuğuyla görüştürmemek, kadın beyanını esas almak vs. hangi derde derman oldu.                            Evlilik binasını; takva üzerine inşa etmemiz gerekirken, para üzerine inşa ediyoruz. Kağıt dostalar kağıt. O ev ayakta kalır mı? Uçurumun kenarına inşa ettiğimiz -ev-lilik hafif bir rüzgarda alaşağı oluyor.

Vicdanı, merhameti büyütmemiz gerekirken; cüzdanları büyüttük ve değer yargılarımız onun etrafında şekillendi. Tahammülü, kanâati yitirdik. En ufak bir tartışmayla, iğne ipliğine bağlı yuvamız yıkılıp gidiyor.

Kadın üzerinden nemalanan, onu korumak değil ondan faydalanan zihniyet; ‘’anneliği’’ evden kopardı. Çalış ne iş olursa olsun, sen de her işi erkek gibi yaparsın diyerek onu fıtratından koparan telkin ve yönlendirmeler ve bunun için tüm yolların açılmasıyla evde ana kalmadı. Yürü be Ayşe, senin neyin eksik, elini sallasan ellisi! Şu suratsız Ahmet’e mi kaldın, boşa gitsin. Görsün gününü. Sana kızarmış ha, paşa gönlünce gezip tozmana, alışverişe gitmene karışmak neymiş görsün şimdi.

Peyami Safa’ya atfedilen bir söz çok dikkat çekici; Ev kadınlığını hizmetçilik sandığı için kendisini üniversiteye atan bir kızın kültüründen de, ahlakından da bu memlekete hiçbir hayır gelmez.’’

Hayati İnanç’a kulak verelim. Kaymakam dostuma: Hanımının ne iş yapıyor dedim.

Kaymakam: Hanımım çalışmıyor dedi.

Hayati İnanç: Peki gömleğinizi kim ütülüyor, çocuklara kim bakıyor, yemeği kim yapıyor?

-Hanımım.

Bunlar iş değil mi? Kaymakam başını eğdi, hak vermişti.

Evet dostlarım, ev hanımlığı en büyük iştir, en mükemmel vazifedir. Bütün işlerden daha yorucudur.

İki taraf da Kuranın tabiriyle birbirlerine örtü olmalı, takva örtüsüne bürünecekler. Sevgi ve merhamet örtüsüne bürünecekler. Erkek hanımını Allah’ın emaneti görecek. 

Ryan Reynold

0 yorum

FİKRİNİZİ BELİRTİN

Zorunlu alanları doldurunuz *