Gündemi yoklarken, zehir zemberek ve firavuni üsluba sahip bir açıklama gördük. Birisi, bir diktatör edası ile ferman buyurmuş.

"Bu ne şiddet, ne celal" derken, acaba kim ferman buyurmuş, diye merak ettik. Bir de baktık ki fermanın sahibi; koltuğu ve giydiği elbise kendisine birkaç beden büyük gelen Mehmet Uçum diye birisi. Olsa olsa bu şahıs; solculuğu, statükoculuk olarak anlayan, sağını solunu karıştıran bir çakma solcudur, diye düşündüm.

Biraz araştırınca, söz konusu şahsın, cumhurbaşkanı danışmanı olduğunu gördüm. Yani cumhura ferman buyuran bir danışman...

Koltuk zehirlemesi yaşayan bir zat...

Bir anlık yetkisini unutup kendisini cumhurbaşkanı zannetti galiba.

Bazen bir kamu görevlisinin eşinin rol karmaşası yaşayıp vatandaşa rol kesme garabetinde bulunması gibi...

Askerde bir komutanımız vardı. Bir de komutanımızın komutanı, pardon, eşi Melek Hanım vardı. O, büyük komutan idi. Aslında bir ev hanımı olduğu halde, alay komutanının hanımı olunca, kendisini büyük komutan rolünde görür ve askere talimatlar yağdırırdı.

Şimdi bizimkisi de o misal. Mehmet Uçum isimli şahıs, cumhurbaşkanı başdanışmanı olunca, kendisini Melek hanım gibi büyük cumhurbaşkanı zannetti galiba.

Zehir ve kin kusan bir açıklama ile bir anda gündemi değiştirdi. Adeta cumhurbaşkanı adına hareket ediyor edasıyla, herkesi; hatta bazı AK Partilileri bile pervasızca mahkûm etti.

Konu şu: Birkaç gün evvel memleket sevdalısı, fikir sahibi akil insanlarımız, bir Kürt Sorunu Çalıştayı düzenlemiş. Farklı fikirlere sahip, derdi memleket olan aydınlarımız, Kürt sorunu konusunda, fikir şöleni atmosferinde bir çalıştay düzenlemişler. Özgürce tebliğlerini sundular. Son derece kıymetli bir birikim ortaya çıktı. Özgür ve medeni bir zeminde; tarihi, İslami, insani ve reel perspektif esas alındı.

Bu denli güzel bir çalışma, statükocu ve Kürt meselesinin çözümünden rahatsız olan inkarcı zihniyet sahiplerini rahatsız etti.

Bu çalıştayda AK Parti'den değerli katılımcılar da vardı. Her nasıl olmuşsa bilinmez, sonradan paraşütle AK Parti'ye iniş yapan ve nimetlerinden sonuna kadar istifade eden, AK Parti'yi, AKP yapan, özünde koyu solcu ya da statükocu şahıslardan birisi, Kel Ali Celladı edasıyla, derdi memleket olan bütün katılımcıları mahkûm etti. Eğer istiklal mahkemeleri olsaydı, herhalde tüm katılımcıları sualsiz bu mahkemeye sevk edecekti.

Evet beyler, nereye gidiyoruz?

Bu statüko ve darbe heveslileri her ne kadar sadece bir partiyi ya da bir etkinliği hedefine koymuş gibi görünse de aslında darbeci vesayet zihniyetinin tipik bir örneği olup tüm sivil teşekkül ve insiyatifler için bir tehdittir. Cumhuru tehdit eden vesayetçi bir figür, hiçbir zaman cumhurbaşkanı başdanışmanı olamaz. Bu şahıs; eti, kemiği, ruhu ve fikri ile karşı mahallenin evladıdır. Halk ve Hak iklimine tamamen yabancıdır. Mütedeyyin ve muhafazakâr mahallenin has evlatları var iken, bunun gibi şahısları kendi mahallelerine gönderme zamanı gelmedi mi?

Yarın, nevzuhur bir çağdaş "Brütüs vakası" yaşanırsa, kimse dizini dövmesin!

Bu vesile ile bir hususa değinmenin faydalı olacağına inanıyorum:

Bir asırdır var olan bir sorun görmezlikten geliniyor ve aynı inkârcı zihniyetle hareket ediliyor. Bu yaklaşım; bu memlekete, tam bir asır kaybettirdi; halkımızın maddi ve manevi varlığı tüketildi; umutları ve istikbali çalındı. Hala da aynı yöntemlerde ısrar etmek akıl kârı değildir.

Hülâsa; hamaset ile bir yere varılamayacağı; bizatihi sorunun kaynağı olan zihniyetle, kangren olmuş kadim bir sorunun çözülemeyeceği net bir şekilde görülmelidir.