Pakistan ve Hindistan arasında yaşanan gerginliğin bir savaşa dönme ihtimali konuşuluyor.

Bazıları yaşananları Amerika ve Çin arasındaki gerilimin alana yansımalarından biri olarak okusa da bu, adı geçen ülkeler arasında son 80 yıldır yaşanan savaşları ve sebeplerini düşünmeyi gerektiriyor.

Pakistan ve Hindistan arasında bağımsızlık ilanı olan 1947’den sonraki süreç her zaman sorunlu geçti.

Özellikle de Keşmir bölgesinin statüsü sürekli tartışıldı.

İngiltere’nin ayrılırken Ortadoğu’da olduğu gibi bu bölgede de sorunların devamı için kördüğüm olarak bıraktığı konulardan biridir Keşmir sorunu.

Pakistan’ın bağımsızlık ilanından sonra, Keşmir’in statüsü konusunda taraflar kabul etmesine rağmen BM’nin referandum kararı hiçbir zaman yürürlüğe konulmadı. Nüfusunun büyük bölümü Müslüman olan Keşmir, eğer bir referandum yapılsaydı büyük ihtimalle Pakistan’a bağlanacaktı. Ancak bu sorun Keşmir’e özerk bir statü verilerek Hindistan içinde halledilmeye çalışıldı.

Aslında Keşmir, Hindistan, Pakistan ve Çin arasında üçe bölünmüş durumda.

Hindistan, kontrol ettiği bölgeye “Cammu Keşmir” adını vererek kendine bağladı.

Pakistan da kontrol altında tuttuğu bölge için “Azad Keşmir” ismini kullandı.

Çin de Keşmir’in bir kısmını Tibet’in parçası sayarak işgal etti.

Pakistan Hükümeti, Hindistan ile olan çekişmesinde Çin ile olan ittifakı devam ettirmek için Keşmir’in bir bölümünü Çin’e verdi.

Bu bölge konusunda hem Çin-Hindistan hem de Pakistan –Hindistan savaşları vuku buldu.

Pakistan ile Hindistan arasında 48, 65, 71 ve 99’da tam dört kez savaş oldu.

Hem Pakistan’ın hem de Hindistan’ın nükleer güce sahip olması, devasa nüfusları, Pakistan’ın Çin’le, Hindistan’ın Amerika ile müttefik olması muhtemel bir savaşın çok yıkıcı olması tehlikesini beraberinde getiriyor.

Pakistan’da hükümet kırılgan bir zeminde yaşanan siyasi süreçten sonra kuruldu ve çok güçlü bir pozisyonda değil. İmran Han’a karşı gerçekleştirilen ve içinde Pakistan ordusunun da yer aldığı bir yargısal darbe sonrası kurulan hükümet, ülkedeki etnik kimliklerin bir kısmı ile ciddi biçimde kavgalı durumda. Kuzey Veziristan bölgesinde yaşananlardan dolayı Afganistan İslam Emirliği ile küçük çaplı çatışmalar yaşandı ve Pakistan hükümeti çok sayıda Peştun kökenliyi Afganistan’a gönderdi.

Hindistan’da ise Narendra Modi liderliğinde Bharatiya Janata Partisi (BJP) iktidarda.

Irkçı ve İslam düşmanı özellikleriyle öne çıkan bu parti uzun yıllar boyunca yasaklı olan Hindutva hareketinin siyasi kolu durumunda.

Hindutva hareketi işlediği vahşi cinayetler ile tanınıyor.

Kendilerini “Kültürel milliyetçi” olarak tanımlayan Hindutva hareketi, aslında ideolojisinde barındırdığı “üstün ırk” ve “dini faşizm” gibi özelliklerinden dolayı klasik bir “Siyonist” yapılanmadır. Modi ve partisi BJP’nin de soykırımcı Siyonist terör rejimi ile olan sıcak ilişkileri muhtemelen bu ideolojik kardeşlikten kaynaklanıyor. Gazze’de vahşi cinayetler işleyen soykırımcı Siyonist rejim saflarında paralı asker olarak çok sayıda Hindutva üyesinin bulunduğu tahmin ediliyor.

2014 yılına kadar Hindistan siyasetinde etkin olan parti Mahatma Gandhi’nin kurucusu olduğu Kongre Partisi idi. O süreçte gerginlikler yaşansa da hatta küçük çaplı çatışma ve savaşlar olsa da Hindistan ve Pakistan arasında topyekun bir savaş söz konusu olmadı.

2014’ten beri Hindistan’ın başında Siyonist Modi var.

Dünyadaki tek Müslüman nükleer güç olan Pakistan’ın bu gücünü ve caydırıcılığı kaybetmesini isteyen çok fazla küresel aktör var ve bunlar Modi’ye savaş için destek vaadinde bulunabilir.

Muhtemel bir savaşta Çin’in Pakistan yanında saf tutmayacağı ve olacakları izlemekle yetineceği herkesin tahmin edebileceği bir şey.

Bölgenin huzuru için hem Modi’nin hem de Şerif ve hükümetinin tasfiye edilmesi en mantıklı çözüm olacaktır.