Bölgemizde yaşanan toplumsal meselelerde
sürekli olarak “Kanaat Önderleri” sözü karşımıza çıkıyor. Zaman zaman gerek
devlet büyükleri gerekse mülki amirler bu zevatı toplayıp görüşlerinden
faydalanmaya veya konjonktürün belirlediği şekilde onlara vaziyet etme ve yön
vermeye çalışırlar.
Kanaat Önderleri: Toplumda kabul görmüş,
güvenilir, sözüne ve düşüncesine itibar edilen, fikir alınan, danışılan,
topluma etki eden ve toplumu yönlendirme kabiliyeti ve ehliyeti olan etkili
kişilere denir.
Bu anlamda baktığımızda gerçekten bu
sıfat ve donanıma sahip insanların varlığı, içinde yaşadıkları toplumlar için
şanstır. Her konuda fikir ve görüşlerine başvurulan bu kişiler toplumlara yön
verme görevini de üstlenirler. Ayrıca toplumda çıkan veya çıkması muhtemel
sorunlarda inisiyatif alarak taraflarla konuşup sorunları çözerler. Bir nevi
arabulucu görevi de üstlenirler. Batı’da bunun karşılığı olarak “Ombudsmanlık”
(kamu denetçiliği) kavramı ortaya çıktı.
Toplumumuzda geçmiş dönemlerde ve halen
de ağırlıklı olarak âlimler, tarikat büyükleri ve aşiret reisleri bu görevi ifa
ederler. Bu görevi hakkıyla yerine getirenler olduğu gibi, bu makama layık
olmadıkları halde hasbelkader sahip oldukları sosyal statü ve babadan oğula
tevarüs etme şekliyle kendini bu meselelerin içinde bulanlar da olabiliyor.
Topluma önderlik eden bu üç kesim dışında
zaman ve şartların değişmesiyle; bu görevi Sivil Toplum Kuruluşları (STK’lar),
sendikalar, meslek odaları, gazeteciler ve siyasi partiler üstlendiler. Gerek
geleneksel yapılar olsun, gerek zamane yapıları olsun görüldüğü gibi devlet
erki ve yöneticileri dışında sivillerden oluşur. Toplum aslında kendi sorununu
öncelikle kendi içinde çözme yoluna gitmeyi tercih ediyor.
Toplumsal yapının geleneksel kurumları
yüzyıllar boyunca çok önemli misyon üstlenmiş olması gerçeğine rağmen bazı
kesimler bu yapıları nedense; “feodal” veya “geri kalmış toplumların ürünleri”
olarak megaloman bir anlayışla karalamaya çalışıyorlar. Aşiret, tarikat vs.
diyerek hor gördükleri yapıların aslında günümüz sosyal ve siyasi yapılarından
ne kadar önde oldukları gerçeğini görmek istemezler. Aşiretler derken nedense
bir proje dâhilinde üretilen Yeşilçam filmlerinde gösterilen itici ve şaz
tipleri topluma ve nesillere gerçek ve tamamı öyleymiş gibi sundular. Aynı oyun
dini kurumlarımıza karşı da oynandı. Ağalar hep zalim, imamlar hep sahtekâr
gösterildi. Peki, gerçek öyle mi?
Şimdi siyasi partiler, sendikalar,
STK’lar ve örgütlü yapılara bakalım: İstedikleri süslü isimleri tabelalarına
yazsınlar. Bu sadece maske ve makyaj amaçlıdır. Kahir ekseriyetinde lider
sultası ve dayatma mevcuttur. Kendilerine “Demokrat ve sivil” diyenlerin
hangisinde istişare ve toplumun iradesi ve kanaatinin önemi var? Lider ve
etrafındaki yalaka takım ne diyorsa o yapılıyor. “Önderlik bunu demiş”, “Parti
bunu demiş”, “Başkan bu kararı almış hepiniz uymak zorundasınız” diyen
yapıların neresi aşiretlerden daha demokratik veya meşrudur? Seçmenini,
tabanını ve üyelerini “koyun” yerine koyanların; “Ceketimizi koysak kazanırız!”
diyenlerden tutun (Affedersiniz) “Tuvalet terliğimi koysam oy verirler”
diyenlere kadar, ya da “Sandığa tıpış tıpış gideceksiniz…” diyenler mi
daha özgür ve demokrat?
Bu kesimler dışında son zamanlarda
iletişim araçlarının yaygınlaşması sonucu sosyal medya platformlarında “sanal
cemaat ve topluluklar” oluşmaya ve “Youtuberlar” takipçi alarak kendilerini
tehlikeli bir şekilde “Kanaat önderi” yerine koymaya başladılar ve maalesef
genç nesillerimizi de etkilemektedirler.
Konunun başına dönecek olursak;
insanların çıkıp ben “Kanaat önderiyim” demesinin hiçbir önemi yoktur.
Öncelikle kişi içinde bulunduğu topluma güven vermeli, sözüne itibar edilen
biri olmalıdır. Fikir ve vizyon sahibi ve sözünün eri olmalıdır. Menfaat
peşinde koşan değil, toplumun ıslahı ve iyiliği için çalışan, adaletli ve sorun
çözme kabiliyeti olmalıdır. Zaten bu vasıflara haiz kişi kendini belli eder,
toplum da onu kabullenir. Böylelikle sorunların çözümü için aracı olmasını
ister ve fikir almak için başvurulan bir “otorite” olur. Fakat günümüzde bu
toplumsal müessese istismar edilerek neredeyse para ve makam sahibi olan herkes
için kullanılmaya başlandı. Bazen de mülki amirlerin veya il ziyaretinde
bulunan devlet erkânının bu kişilerle bir araya geldiklerini görürüz. Katılımcı
listesi ve profiline baktığımızda, “Bunlar da kim?” diyebiliyoruz. İşin garibi
sürekli aynı kişi ve kurumlar çağrılabiliyor. Tabi bu sorunu çözecek olan da
toplumun kendisi ve dinamiğidir.
Sonuç itibariyle; menfaat odaklı
düşünmeyen, topluma faydalı olmayı esas edinmiş, adalet ve liyakat sahibi kişi
ve kurumların toplumda hak ettikleri konumda olmalarını ümit ediyoruz.
Selam ve dua ile…