Gerçekten içinde yaşadığımız asır algıların, sanal gerçekliğin hakikatin
yerini aldığı bir asır. Amerika ve Avrupa’nın algılarla iyiyi kötü, kötüyü iyi;
çirkini güzel, güzeli çirkin gösterip halkların zihin ve duygularını ipotek
altına aldığı ve onları istediği gibi yönlendirdiği bir çağ bizim çağımız.
Egemen Avrupa, Batı Uygarlığının insanlığa hediye ettiği en korkunç şey yalan…
Batı uygarlığı yalana, algıya, iftiraya, göz boyamaya, manipülasyona, doğruları
tersyüz etmeye dayalı bir uygarlık.
Batının çok zekice yaptığı birkaç algıdan örnek vermek istiyorum.
Mesela aile içi şiddet kavramı… Ki devletin bakanlıklarının, resmi
kurumların bile sürekli gündemde tuttuğu, reklamını yaptığı, onunla ilgili broşür
dağıttığı bir kavram. Aile içi şiddet kavramı bize Avrupa’dan, Batıdan gelmiş
bir kavram. Hepimiz de kanıksadık bu kavramı. Oysa aile ile şiddet sözcüklerini
yan yana getirmek müthiş bir algı operasyonu. Bilinçaltına şöyle bir duygu
yerleşiyor: Aile olmak kötü bir şey, çünkü aile şiddeti beraberinde getiriyor.
O zaman aile kurmamak lazım. Aile ile şiddet kavramını yan yana getirmek aile
müessesine yapılmış en büyük bir saldırı.
Diğer bir algı; falan müftünün, imamın oğlu şunu yaptı. Özellikle bir
zamanlar haberlerde sık sık karşılaşırdınız, şimdi ise başka bir şekilde aynı
algı devam diyor. Falan imamın oğlu cinayetten tutuklandı. Veya falan imamın
oğlu vergi kaçakçısı çıktı, hırsızlıktan gözaltına alındı, uyuşturucuyla
yakalandı. Peki, hiç falan tüccarın, doktorun, mühendisin, bilim adamının oğlu
falan suçtan dolayı tutuklandı diye bir haber okudunuz mu? Suçu işleyen oğlu
ama hedef gösterilen kişi müftü veya imam… Neden? İmamlar hakkında toplumun
bilinçaltına kötü bir algıyı yerleştirmek için. Bir zamanlar ne kötülük varsa
hacı hocalarda var algısı yaygındı.
Veya eşcinsellerle ilgili algı operasyonu: eşcinsellik bir sapkınlık;
aileyi hedef alan, genç nesillerde ahlaki sapmayı yaygınlaştırmaya çabalayan
Batı uygarlığının elinde adeta sihirli bir değneğe dönüşmüş bir silah.
Batı eşcinselliği masum göstermek için trilyonları harcıyor. Bu
sapkınlığı meşrulaştırmak için her türlü şeytani yönteme başvuruyor. Mesela
eşcinsellerin Avrupa’da ve dünyanın diğer ülkelerinde yılda bir yaptıkları bir
yürüyüş var. Ülkemizde de her yıl bu
yürüyüşü yapmaya çalışıyorlar. Peki, bu yürüyüşün adı ne? Onur yürüyüşü… Evet,
yanlış duymadınız; onu yürüyüşü… Batı medyası ve bu medyaya bağımlı ülkemiz
medyası bu sapkın yürüyüşleri onur yürüyüşleri olarak topluma servis ediyorlar.
Yani eşcinseller onurlu insanlar, masum insanlar, değerli insanlar. Böyle bir
algı oluşturuyorlar.
Diğer bir algı; kadına şiddet… Koca şiddeti, baba şiddeti, ağabey
şiddeti, akraba şiddeti… Her gün duvarlarımızı, “kadına şiddete hayır”
afişleriyle dolduruyorlar. Bilimsel veriler her yıl erkeklerin kadınlardan on
kat daha fazla şiddete maruz kaldıklarını açıklamasına rağmen gece gündüz
kadına şiddet kavramıyla yatıp kalkıyoruz. Kadına şiddete hayır, kadına
özgürlük, kadın hakları, kadın, kadın, kadın…
Bu ne korkunç bir algı? Bu algıyla şunu demek istiyorlar ve çoğumuzun
bilinçaltına da yerleştiriyorlar: Evlilik kötü, bir erkekle hayatını
birleştirmek yanlış, aile olmak kötü… Kadın özgür olmalı, koca, aile, eş dost
bağımlılığından kurtulmalı. Aile olmak, evlilik, akrabalık bağları şiddet
üretiyor. Ve tabi aile, koca, baba, eş
dost bağımlılığından kurtulan kadın özgür oluyor.