Bugün size pazartesi sendromunuzu hafifletecek kaderin garip döngüsünden birkaç sahne anlatacağım:

Birkaç gün önce teravih namazında aynı safta yanımda namaz kılan 8 yaşında bir çocuk vardı. Bu çocuk imamla beraber, sesi bana gelecek şekilde Fatiha’yı da sonrasındaki sûreleri de okuyordu. Çok düzgün bir kıraati vardı. Namazdan sonra evlerinin nerede olduğunu sordum. Bana çok bozuk bir Türkçe ile anlattı. Suriyeli olduğunu anladım. Babasının ne iş yaptığını sordum. “Babam ölmüş” diye cevapladı. 50 yaşındaki ben bile babasızlığın yüklediği ağırlığı hâlâ hissederken kim bilir o ne haldeydi.

Ona harçlık olarak biraz para verdim. Sonrasında evlerini bana göstermesini istedim. Yolda çocuğa kendileriyle ilgili sorular sordum. Annesi, ninesi, dedesi teyzesi ve abisiyle beraber yaşıyorlardı. Toplamda 7 kişiydiler. Bir marketten çocukların canlarının çektiği abur cubur sınıfından kendilerine bir poşet bisküvi, cips gibi şeyler aldım. Evlerine doğru yol aldık.

Evleri hayvan barınaklarından daha kötü bir durumdaydı. Pencerelerinin camları kırık, pencerelerini soğuktan korunmak için eski battaniyelerle kapatmışlardı. 2500 lira kira ödüyorlardı. Evin çalışan tek erkeği çocuğun dedesi. Karton toplayarak geçimlerini sağlıyorlardı. Babasını hiç görmemişti, kendisi daha 4,5 aylık iken Suriye’de kanserden vefat etmişti. Annesi sadece Kızılay’dan 2500 lira yardım aldıklarını söylüyordu.

Ertesi gün annesi ve 10 yaşındaki yetim abisiyle beraber Yetimler Vakfı’na gidip kayıtlarını yaptırdık. Aynı hafta içinde Yetimler Vakfı evlerine giderek kendilerine yardımda bulundu.

Bir sonraki gün, ikindi namazı çıkışında başörtülü bir bayan, birçok kişi arasından beni çağırdı. Arabada büyük koliler vardı: “Biz bayanlar bunları taşıyamıyoruz. Yetimlere verilecek elbiselerdir. Bizim için şuraya kadar taşır mısınız?” dedi. Kolileri taşıdıktan sonra o bayana bu yetimlerin durumunu anlattım. Bana; “Bu kadar kişi içinden seni çağırmam tesadüf olmasa gerek. Demek ki bu elbiseler arasında bu yetimlerin de nasibi varmış. Onları giydireceğiz. Bana telefonlarını ver. Onlara ayrıca da yardımda bulunacağız.” dedi.

Bir şekilde yetim ve öksüzlere kol kanat germekle tanınan başka bir vatandaş da bu aileden haberdar olmuş. O da onlara bir bulaşık makinesi, gıda ve biraz da para götürmüş.

Yine aynı hafta içinde Batman Cansuyu Derneği’nin önünden geçerken yetim ailenin durumunu bunlara da anlatayım, dedim. Oradaki görevli kayıtlı olmayanlara yardımda bulunmadıklarını ama inisiyatifini kullanarak kahvaltılık bir şeyler verebileceğini söyledi. Ayrıca yardım alabilmeleri için de istediği birkaç belgeyi kendilerine ulaştırmalarını istedi. Cansuyu Derneği’nin verdiği yardımı da onlara ulaştırdım. Yetimlerin annesi “Ed-Dallû ‘âlâ hayrî kefa’îlîhî (Hayra vesile olan, hayra yönlendiren, onu işlemiş gibidir) hadisini mırıldandı. Gönlüm bir hoş oldu doğrusu.

Onların durumunu gazetemiz Rehber Gazetesi’ndeki arkadaşlara anlattım. Aile ile görüşüp onların durumunu gazetemize manşet yaptık.

Manşetimiz aynı gün etkisini gösterdi. Yardımsever bir iş adamı gazetemizi arayarak, isterlerse onların evlerini tadil edebileceğini, kiralarını ödeyebileceğini, onlara bir ev alabileceğini Türkiye’de kaldıkları sürece bu evde kalabileceklerini söyledi.

Başka bir vatandaş da beni arayarak yardımda bulunmak maksadıyla ailenin telefon numarasını istedi.