İslamî eğitim;
ruha, kalbe ve akla hitap ettiği için birey ve toplum psikolojisini net bir
şekilde ortaya koyuyor. Birey ve toplumun nasıl hareket etmesi gerektiğini ve
hareket edince de olabilecek durumları önceden önlem alarak olaya müdahale
edebilmektedir.
Maddeci
eğitim ise insanları tüm yönleri ile geliştirmediği için bireyi eksik olarak
eğitip topluma bela ediyor. Maddeci eğitimin hâkim olduğu yerlerde sorunlar da
had safhada oluyor. Maddeci eğitimle 20 yıl eğitim alan kişilerin kendi duygularını,
iradelerini kontrol edemediğini görebilmekteyiz.
Ama İslamî
eğitim alan bireyler, kendileri üzerinde otokontrole sahiptirler. Diyeceksiniz
ki çevremizde bir sürü kontrolsüz Müslüman var. Ben de derim ki; onları İslam
eğitmemiş, onlar Materyalist, Laik eğitim sistemin eleğinden geçmişler.
Kur’anî
eğitim metodu, bireyi gerçek manada düşünmeye yönlendiriyor. Empati duygusunu
geliştirerek akla hitap ediyor. Bilişsel, duyuşsal ve psikomotor alanları
üzerinde etki eder. Örnek olarak kısas ayetine bakılabilir.
“O hâlde ey akıl sâhibleri,
(bilin ki) sizin için kısasta hayat vardır. Tâ ki siz (bu sâyede bir başkasını
haksız yere öldürmekten) sakınasınız. (Bakara-179) Kısasta hayat var. Çünkü bir
kimse, birisini öldürmeye niyetlendiğinde, kısas edileceğini düşünerek korkar
ve vazgeçer. Böylece hem kendisi hem de öldüreceği kimse hayatta kalmış olur.
Bundan daha güzel empati mi olur?
Kur’an'ın şu
güzel yöntemini görüyor musunuz?
Önce akıl sahiplerine hitap
ediyor. Aklınızı kullanın, diyor. Bu, bilişsel yöne bir hitaptır. Atacağınız
adımın sonunda neyle karşılaşacağınızı hesaba katın. Sonra da duyuşsal alan
olan empati kurmalarına yönlendiriyor. İnsan psikolojisini güzel bir şekilde
analiz ederek oluşabilecek toplumsal faciayı önceden önleme yolunu gösteriyor.
Yani psikomotor becerilerini kötü bir şekilde kullanmasına engel oluyor.
Aynı şekilde miras
bildirme ile ilgili geçen ayette de vasiyet edeceği şahsın ve içinde bulunduğu
durumu resmediyor. Örneğin bakara suresinin 181. ayetine bakılabilir.
Yapılacak vasiyet, gelecekte
karışıklık çıkmasını önlemek içindir. Bununla birlikte şahitler de bırakılıyor.
Bırakılan şahitler de uyarılıyor. Bak! Yanlış yola girme, sakın şeytana uyup da
nefsinin arzularının peşinde giderek vasiyette bir değişiklik yapma. Eğer bir
yanlış yapma gibi düşüncen varsa şunu bil ki Allah Semi'dir, Alim'dir. Her şeyi
işiten ve bilendir.
Allah(cc),
insanların huyunu, tabiatını bildiği için oluşabilecek sorunların önüne geçmek
için onları önceden uyarıyor. İnsan, iyilik ve kötülüğü içinde barındıran bir
potansiyele sahiptir. Manevi duygularını kontrol edemeyip azıcık dünya malına
tamah edip yanlış yola girebilir. Bunun için Kur'an, insanın psikolojik
yapısına sesleniyor. İnsan gözlem altında olunca daha dikkatli olur. Kameralar
karşısında daha çok kendine çeki düzen verir. İşte Kur'an insanın bu zayıf
damarını bildiği için oradan ona engel olmak istiyor. Yani her şeyi gören ve
bilen bir Allah var. Allah'ın kameraları daima açık. Yanlışa düşecek bir
hareket yapma, diye onu ikaz ediyor. Hayvansal güdülerin peşinde gidip de ulvi
dereceye sahip olan manevi değerlerini alt üst etme. Ahsen-i takvimden esfele-i
safilin’e düşme, diye uyarıyor.
Günümüzde
kamu ve özel bütün kurumlar kamera sistemi ile denetlenmektedir. Peki, bu kadar
teknolojik araç ve gereçlere rağmen personel zapt ediliyor mu? Maalesef hayır.
Yolsuzluklar, rüşvet kulaktan kulağa...Çünkü insanı içerden koruyacak,
durduracak bir güç yoksa dışardan durdurmak çok zor. Azgın nefis su misali
fırsatını buldu mu yol alır.
Cenâb-ı Hakk,
her şeye her şeyden daha yakındır. Her şeye yakın olanı dinlemek ve ona itaat
etmek lazım.
Kesintisiz
bir şekilde her şeyi her zaman gören ve işiten Alemlerin Rabbi'ne emanet
olunuz.