İmparatorluk bakiyesi
üzerinde kurulan ve çok kültürlü olan bir ülkede, ırkçılık yapmaktan daha
aşağılık bir davranış olamaz. Yüzyıllarca başka milletlerle birlikte yaşamış,
kader birliği yapmış ve aynı coğrafyaları vatan olarak görerek idarecilikte
bulunmuş bir milletin çocuklarının, ırkçılık hezeyanında bulunması akıl
tutulmasından başka bir şey değildir. Bu bir hastalıktır, toplumsal kaosun ilk
dalgalarıdır. Yokoluşun ise ilk adımlarıdır.
Birden fazla etnik grubun
bulunduğu yerde, ırkçılık; ihanettir, bölünmektir ve başkalarının operasyon
alanı haline gelmektir. Irkçı bir dil kullananların ve ırkçı eylemlerde
bulunanların 'birilerinin maşası' olduğunu, toplumsal kargaşa ve iç
huzursuzluğun esas hedefleri olduğunu unutmamak lazımdır. Çünkü toplumsal birliği
hedef alan bütün söylem ve eylemler; sadece düşmanlarımızın işine yarayacağı
için tek kelimeyle ihanettir. Bu işe girişenlerin kimliğini açıklamaya gerek
yoktur.
Toplumsal birlik ve
kardeşliğimizin temel esası olan İslam'ın, sistematik olarak toplumun hayatından
çıkarılarak, seküler, etnik üstünlüğe dayalı ve dinsiz bir toplum oluşturulmaya
çalışıldı. İslam kardeşliğinin olmadığı yerde, etnik üstünlük ve şovenist
söylemler ve ırkçı eylemler ortaya çıkar. Bu hastalıklı anlayışı 'bir sistem'
haline getirerek, bütün toplum kesimlerini bu potada eritmek gibi uygulamalar,
beraberinde toplumsal çatlakları, huzursuzluğu ve onarılması mümkün olmayan
yaraların açılmasına sebebiyet vermektedir, vermeye devam edecektir.
Geçenlerde bir grup
öğretmenin, ırkçı paylaşımda bulunmaları ve bu eylemlerini hayâsızca
gerçekleştirerek, iğrenç karakterlerini ortaya koymaları; ırkçılığın sistemsel
bir sorun olduğunu bize göstermektedir. Bu sistemsel sorunlar; yaralarımızı
derinleştirmekte, birliğimizi zedelemekte ve kardeşçe yaşama potansiyelini
ortadan kaldırmaktadır. Kardeşliğin zedelendiği yerde, ayrılık ve düşmanlıklar
başlayacaktır. Ayrılıklar ise 'ırkçı maşalar' eliyle sistematik bir kaosa
dönüştürmek için her zemin ve şart kullanılacaktır.
Hele son dönemlerde;
mülteciler üzerinden, siyasi kılıklı 'devşirme çocuklar' eliyle oluşturmaya
çalışılan toplumsal kargaşa, önümüzdeki büyük karmaşanın ilk ayak sesleri
olarak karşımıza çıkmaktadır. Karalamalar, tahrikler ve olumsuz algılar toplumu
kamplaştırırken; mutedil durmaya çalışanlar yine her zamanki gibi dindar
kesimlerdir. En dar zamanlarda bile toplumu, her tür olumsuzluklardan koruyan
bu esas çoğunluk; çok şükür, ırkçı hezeyanlardan ve ahlaksız taşkınlıklardan
her daim uzak kalmıştır.
Irkçılığın ve ihanetin,
eskiden beri azgın bir azınlık tarafından yapılması bizi şaşırtmıyor. Ancak 'bu
devşirmelerin' ihanet ve ırkçılıklarını toplumsal bir yaraya dönüştürmeleri, iç
güvenliği tehdit edecek boyuta ulaştırmaları; toplum üzerinde ortaya konulan
yıkıcı projenin adım adım işletildiğini göstermesi açısından düşündürücüdür. Bu
azgın azınlığın, dün olduğu gibi bu gün de toplumun birliğinin bozulmasına
yönelik bu sistematik söylem, tahrik ve hezeyanlarının gündemin ilk sırasına
yerleştirilmesi ise oyunun ve planın büyüklüğünü göstermektedir.
Bu oyunu bozacak olanlar da
toplumun esas kesimini oluşturan sağduyulu dindar halktır. Ancak azgınların
şirretlik ve ırkçılıklarına sessiz kalarak değil, kardeşliği ve birliği çok
daha gür bir sesle dile getirmeli, aklıselim ve daha etkili eylemlerle azgın
ırkçıların faaliyetler etkisiz hale getirmeleri gerekmektedir. Bugün hemen bu
tedbirler geliştirmeli, yarına bırakılarak meydan ihanet çetelerine terk
edilmemelidir.