Ey Bebek katili, insanlık düşmanı siyonistler! Vallahi siz kaybettiniz!

Direnenler ve sabreden Azizler kazandı!

İbrahim’ce teslim olup, İsmail’ce kurban olan yiğitler, şehitler kazandı!

Adanan Meryemler, kazandı!

Evlatlarını hakka adayan fedakâr Hanne’ler kazandı!

İman ve ihlâsı azık edinen yiğit babalar kazandı!

Saadeti şehadette bilen, HAMAS’lı yiğit azizler kazandı!

Ömrünü Allah’a adayan Muhammed Dayflar, İsmail Heniyyeler, Abdülaziz Rantisiler, Yahya Sinvarlar, Şeyh Ahmet Yasinler, Salih Aruriler ve daha ismini burada zikredemediğimiz sayısız şehitler kazandı.

Evet, sabrı yüreğine ilmek ilmek dokuyan, boş kazanda aş yerine, taş kaynatan sabır kahramanı analar kazandı.

Acılarını yürek mezarına gömerek, taviz vermeden zalime ve zulme karşı dik durmayı ümmetin analarına öğrettikleri için onlar kazandılar.

Zira biz sabır ve teslimiyeti sadece satırlarda okuduk; onlar bunu sadırda ve pratikte yaşayarak, zamanın Hacerleri misali tevekkülün en güzel dersini verdiler bize.

Öyle ki bu sabır ve teslimiyetleri, maraz dolu kalplere şifa oldu.

Karanlık gönüllere hidayet nuruyla aydınlık oldu; yol oldu, nur oldu gönüllere.

Ah Gazze! Sen ümmetin İsmail’i oldun.

Allah’ın emri karşısında İbrahim’ce teslim olup, İsmail’ce kurban oldun.

En azizlerini hak dava uğruna kurban verdin.

Evet, Gazze bütün bir İslâm âleminin çetin bir imtihanıdır.

Fakat bu imtihanı kazananlar yalnızca Gazzeli kahramanlardır.

Zira Gazze baştan beri, teslimiyet ve tevekkülüyle Hakk’a adanmayı, kurban olmayı, en azizlerini feda etmeyi ve şehadeti seçmişti.

Yani en güzeli ve en zirveyi seçmişti.

Bu nedenle diyoruz ki: Kazananlar, adananlar ve adayanlardır.

Fakat bizler bu süreçte ne Hacer misali en aziz İsmail’lerimizi feda edebildik ne de şu dünya çölünde onlar gibi hakkıyla teslimiyet gösterebildik.

Oysa her birimizin İsmail’i farklı olabilir: Mal, makam, mevki, çoluk-çocuk, eş...

Önemli olan, yeri ve zamanı geldiğinde İbrahimî bir teslimiyet gösterip, keskin bıçağın altına tüm bunları Hakk’ın hatırı için kurban edebilmektir.

İşte Gazze, ölü kalplerimize iman pompalayarak, bize teslimiyet ve tevekkülümüzü yeniden güncellemeyi nasip etti. Elhamdülillah!

Bu nedenle, ateşkes sağlansa da gözümüz, kulağımız, hatta kalbimiz her daim Gazze’de atmalı; Gazze’yi yoklamalıyız.

Zira Gazze önce ümmetin kalbiydi, şimdi tüm insanlığın kalbi oldu.

Dolayısıyla Gazze ne kadar canlı olursa, insanlık o kadar hareketli ve bereketli olacaktır biiznillah.

Şunu asla unutmayalım

Gazze düşerse Ümmet düşer.

Her daim diri, iri ve güçlü olmak için kalbimiz Gazze’de atsın.

Gazze’de kalbi atan tüm Müslümanlara selâm olsun.

Selam ve dua ile...