Hz. Ömer (r.a.), adaletin ve teslimiyetin timsali olarak hafızalarımıza kazınmıştır. O, bir Kureyşli kadının hatırlatması karşısında, “Kadın isabet etti, Ömer hata etti.” diyerek kararını değiştirdiğinde, bizlere unutulmaz bir ders bırakmıştı: Adalet, eleştiriye açık yüreklerde hayat bulur; hakikat, kibirle değil tevazuyla taşınır.
Biz de buradan Sn. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’a çağrımızı yineleyerek, diyoruz ki,
Mersin Kadın kolları Başkanımızın çağrısına kulak verin, bir an önce bu zulmü durduracak somut adımlar atın!
Açlıktan ölen şu masum yavruların hesabını Allah’a nasıl vereceksiniz!
Gelin siz de Hz. Ömer misali, kadın isabet etti, Ömer hata etti diyerek Gazze hakkında samimi bir itirafta bulunun, bir an önce Gazze için harekete geçin.
Dolayısıyla bu tavır, sadece yöneticilerin değil, ümmetin her ferdinin yüklenmesi gereken önemli bir sorumluluktur. Zira zulme karşı susmamak, hakkın yanında durmak yalnızca devletlerin değil, bütün bir toplumun imtihanıdır.
Maalesef ki, Ümmet olarak bu imtihanı kaybettik.
Bugün Gazze açlıktan ölüyor. Gözümüzün önünde bir halk, dünyanın sessizliği içinde yok edilmeye çalışılıyor. Çocuk çığlıkları arşı alayı titretiyor. Analar kefensiz, mezarsız evlatlarına ağıtlar yakıyor. Bu manzara karşısında hâlâ susabilmek, hangi vicdanla açıklanabilir?
HÜDA PAR Mersin Kadın Kolları Başkanımız Sema Karakaya’nın Cumhurbaşkanı’na yönelttiği şu sözler tam da bu noktada anlam kazanıyor:
“Açın yolları! Biz de onlarla birlikte aç kalalım, biz de onlarla beraber ölelim”
Bu yalnızca duygusal bir çıkış değil; ümmetin onurunu hatırlatan, unutulmuş bir izzete çağrıdır.
Gazze’de süren soykırım karşısında sessiz kalmak, tarafsızlık değildir. Sessizlik, zalimin işini kolaylaştırır. İslam ümmeti tarih boyunca zalimin karşısında, mazlumun yanında durarak izzetini korumuştur. Bugün de bu duruşu yeniden hatırlamak zorundayız.
Küresel güçlerin adaleti yok saydığı bir dünyada, ümmetin sesi daha gür çıkmalı, vicdanlar daha kararlı durmalıdır. Gazze yalnızca Filistin’in meselesi değil, bütün İslam coğrafyasının namusu ve meselesidir.
Gerekirse her birimiz ebabil kuşları misali cesurca, israil ordusunu yenik yaprağa dönüştürecek stratejik hamleler sergilemeliyiz. Keza her kişinin atacağı taşı farklı etki ve yetkidedir, yeter ki, atarken Allah için ihlâsla atmasını bilelim, işte o zaman o taşlar isabet eder, zalimi helak eder biizniallah!
Bunu boykot taşları ile kılıç gibi keskin kalem ile Siyon vahşilerin yaptığı zulmü tüm dünyaya anlatacak etkili kelam ile de yapabiliriz. Yani her ebabilin atacağı taşı farklı tesir ve etkide olabilir.
Eğer biz bugün, elimizdeki, bu etkili taşları Allah için şu barbarlara atmaz isek, Ebrehe ordusunun başına gelenler bizim de, başımıza gelebilir.
Dolayısıyla bu çağrı yalnızca yöneticilere değil; ümmetin her ferdine yönelik ciddi bir çağrıdır. Mazlumun yanında olmak siyasetin değil, imanın bir gereğidir. Ya Ömer gibi hakkı teslim edip izzetle yanlıştan döneriz; ya da Kûfe halkı gibi sevgimizi dilde bırakıp, Yezid’in zillet safında yer alırız. Başka yol yoktur.
Belki Ömerleri bulamayacağız. Ama Ömer’in yolunda yürüyen cesur yüreklere ihtiyacımız var. Mazlumun yükünü omuzlayan, hakkı haykırmaktan çekinmeyen, gerektiğinde “yanlış yaptın” diyebilecek kadar adil olanlara…
Gazze’de akan kan, yalnızca Filistinli çocukların kanı değildir. Bu, ümmetin suskun vicdanının kanıdır. Ve bu kanı durduracak olan, sadece devletlerin girişimleri değil; ümmetin her ferdinin izzetli bir duruş sergilemesi elzemdir.
Bugün Filistin için söylenen her söz, ümmetin kendi vicdanıyla yüzleşmesidir. Gazze’nin kanayan yarası, bir coğrafyanın değil, bir inancın imtihanıdır.
Ömerleri bulamayabiliriz belki. Ama Ömer’in yolundan yürüyenler için hâlâ vakit var. Bu yol, izzetin yoludur.
Ya izzetle ayağa kalkacağız ya da zillet içinde yok olup gideceğiz.
Tarih, bu tercihin şahidi olacak.
Rabbim bizleri izzetle direnen, direndikçe bilenen, bilendikçe güçlenen Hüseyinlerin, Ömerlerin, Selahaddinlerin yolundan gidenlerden eylesin inşallah!
Selam ve dua ile.