Osmanlı devletini emperyalist
devletler kendi aralarında içte ve dışta şeytani oyunlarla yıktılar. Sömürmek
için de halkları uluslara ayırdılar. Çünkü küçük lokmalara bölerek yemeleri
daha rahat olacaktı. İslam coğrafyası da bu fitne kazanına alet oldu. Yerli
ecnebilerin eliyle ümmet, imamesi kopmuş tespih gibi dağıldı. Birbirini
kollayan ve bir vücudun azaları gibi olması gereken ümmetin evlatları kendi
dertleriyle dertlendiler. Toparlamak yerine, yangından mal kaçırır gibi herkes
kendi ulusunu kurtarma derdine düştü. Emperyalistlerin istediği buydu ve
sonunda da istedikleri oldu. Tanzimatla yakılan fitne ateşi 2.Abdulhamid'in
tahttan indirilmesi ile söndürülemeyecek bir hal almaya başladı. Halifeliğin
merkezini de ele geçiren emperyalist devletler ve taşeronları toplum
mühendisliğine başladılar.
Osmanlı'ya daha doğrusu İslam'a
düşman olan yeni yöneticiler ülkeyi bağımsızlaştırma adı altında çeşitli
savaşlar verdiler. Yerel ecnebiler ülkeyi batıya peşkeş çektiler. Batının ne
kadar kültürü, eğitimi, politikası, kanunu varsa ülkeye ithal ettiler. Milletin
değerlerini, inancını ülkeden kaldırıp savaştığımız, bizi manda/köle yapmak
isteyen devletlerin değerlerini, inancını baskıyla halka uygulamaya çalıştılar.
Cumhursuz Cumhuriyet adı altında oligarşik bir grubun yönetiminde devlet
kurdular. O gün bu gündür bu halkın değerlerine saldırıyorlar.
İyi veya kötü bu ülke bir
süreçten geçti. Geçmiş geçmişte kalıp, önümüze bakmanız gerekirken hala
birileri faşizan bir şekilde bu halkın değeriyle alay edip saldırabiliyor.
Halkın inancına, değerlerine, kültürüne saldıranlar her seferinde Mustafa
Kemal'in arkasına sığınıyorlar.
Daha önce İzmir'de Pkk/Hdp
yandaşları tarafından İslam’ın şiarı olan Çarşafa hakaret edildi. Şimdi de
Balıkesir’in Edremit ilçesinde düşman işgalinden kurtuluşu adı altında ülkeyi
kurtaranlara saldırıp, işgal etmek isteyenlerin ise çıplaklığını kutlamak
istiyorlar ki bu akıl tutulmasıdır. Söz konusu rezil gösteride, çarşaf giyen
kadının özgürlük simgesi olan çarşafı atıp kölelik simgesi olan çıplak bir
elbise ile ayağa kalkması batının zihinsel işgaline köle olduğunu gösterir.
Özgürlük dedikleri İslam’a iftira ve saldırmak olan bu çağdışı zihniyet ülkeye
külliyen zarar.
Çağdaş köleliği destekleyen bu
bağnaz zihniyet, kendisine bağlanan tasmayı, çıplak modanın zincirlerini,
çarşaflı özgür kadınlara da takmak istiyor.
Tarihten okuduğumuz kadarıyla
cephelere çocuklarını gönderen kadınlar çarşaflıydılar, çıplak değillerdi.
Askerlere mermi taşıyan, onlara yemek yapan kadınlar çarşaflıydılar, açık saçık
değillerdi. Açık saçık kadınların sahipleri olan emperyalistler, ülkemizi işgal
etmek isteyenlerdir. Çarşafa düşman olan açık saçıklığı savunanlar ülkemizi
işgal etmek isteyenlerin torunlarıdırlar. Merhum Aliya İzzetbegoviç’in
dediği gibi; ‘Savaş ölünce değil, düşmana benzeyince kaybedilir. Çıplaklar her
iki dünyada da kaybetti. Çarşaflılar kazandı.
Bu ülkeyi çarşaflılar ve onların
çocukları kurtardı. Emperyalistlerin çocukları olan çıplaklar ise hileyle
yönetimi ele geçirerek zaferi kendilerine mal ettiler. Hem milleti övüyorlar
hem de milletin değerleri ile, inancı ile alay ediyorlar.
Tarih kitabının bir sayfasında
Sütçü İmam'ın Maraşlı kadınların çarşafını açmaya kalkan Fransız askerlerini
vurması kahramanlık olarak anlatılırken başka bir sayfasında kadınların
çarşafını açmanın bizi medeni yaptığı yazılı.
Fransa mı bizi işgal etti yoksa
CHP mi Fransız oldu. (
Mustafa Armağan)
Aklı batının dumanıyla bulanmış,
gözleri yarasa gibi aydınlıkta değil de karanlıkta açılan bu kör zihniyetin
mensubu olan bağnaz çağ dışı kemalistler, bu millete kötülükten başka bir şey
vermedi. Bu ülke hala işgal altındadır. Kemalistlerin kurtuluş dedikleri şey,
İslam’dan Batının Hristiyanlığına geçmeyi kurtuluş olarak görmeleridir. İslâm'ı
bu ülkenin yönetimden çıkarmışlar buna kurtuluş diyorlar. Yoksa ülke hala işgal
altında. Müslümanların değerleri özgür değil. Peki ne zaman özgür olur bu ülke?
İşte ona da Üstad Necip Fazıl güzel bir cevap vermiş:
"Şafak, CHP yarasasını ancak
bu vaziyette(idam edilince) gördüğümüz zaman sökecek.." (Büyük Doğu,
1951)