Peygamber Sevdalıları Vakfı; her sene nisan ayında, Peygamber efendimizin kutlu doğumunu tebrik etmek için ‘Mevlid-i Nebi’ etkinliklerini düzenlemektedir. Bu senenin teması ‘Direniş Önderi Hz. Muhammed’dir. Büyük bir katılımla gerçekleşen bu etkinlikler, ümmetin ancak O’nun sünnetine sımsıkı sarılmasıyla kurtulabileceğini bir kez daha bize idrak ettirdi.
Cizre, Batman, Gaziantep, Diyarbakır’da gerçekleştirilen bu etkinlikler, bölge insanının peygamber sevdasıyla ne kadar da özdeşleştiğini ortaya koydu. Bu Pazar günü İstanbul, Adana ve Van’da gerçekleşecek kutlamalarla ‘Mevlid-i Nebi’ programları son bulacak. Tüm halkımızın büyük bir heyecanla bu programlara katılmasını bekliyoruz.
Zira Peygamber sevdası apayrı bir sevdadır. Bu sevdayı yaşamak, yaşatmak ve tüm Müslümanların birliğine vesile olan bu aşkı diri tutmak yeryüzünün en büyük bahtiyarlığıdır. Bu sevda, hayatımızı kuşattıkça imani olarak yeniden dirileceğiz, onurlu bir varoluşun tek reçetesinin O’nun sünnetinin hakkıyla yaşanmasıyla mümkün olduğunu tekrar ve yeniden idrak edeceğiz. Tebliğ etme ve cihad etme onur ve izzetini yeniden kazanacağız.
Direnmek var olmaktır. Direnmek ayağa kalkmaktır. Direnmek küfre, zulme ve her türlü batıl ideoloji ve anlayışlara karşı imani bir duruş sergilemektir. Direnmek bütün Müslümanların kardeş olduklarını tekrar haykırmaktır. Direnmek, Müslümanlara yapılan saldırıların, katliamların ve zulümlerin son bulması için izzetlice birbirine kenetlenmek ve bu saldırılara mani olacak onur ve şerefle birlikte hareket etmektir.
Direnmek, cihad etmek, tebliğ etmek, birlikte hareket edip yeryüzündeki bütün zulümleri ortadan kaldırmak, Peygamber efendimizin sünnetidir. ‘Direniş Önderidir’ diyoruz, zira kendi döneminde zulümleri ortadan kaldırmış, mazlumların ayağa kalkmasına öncülük etmiş ve kısa süre içerisinde O’nun reçetesiyle/sünnetiyle; bu mazlumlar yeryüzünü ‘tevhid üzerine’ yeniden inşa etmişlerdir.
Ne yazık ki, O’nun sünneti olan direnmeyi, cihadı, birlikte hareket etmeyi terk eden ümmet dağılmış, gücünü kaybetmiş ve küfür cephesinin oyuncağı haline gelmişlerdir. ‘Müslümanların korkusu bir aylık mesafede kâfirlerin kalbinde’ olması gerekirken; kâfirlerin saldırı ve katliamlarının Müslümanların başından eksik olmaması bize göstermektedir ki, O’nun ‘direniş reçetesini’ çoktan kaybetmişiz...
Şehid Şeyh Ahmed Yasin’in siyonist katillere yönelik söylediği: “Dirensek de öldürüyorlar, direnmesek de öldürüyorlar. Biz direnmeyi seçtik.” Evet, Gazze’de bir avuç izzetli mümin direnmeye, vatanlarını ve namuslarını barbar Yahudi katillerden savunmak için gece gündüz mücadele etmeye devam ettiler. Geldiğimiz nokta, ümmetin çoğunluğu onları yalnız bıraktı, aç kaldılar, şehid oldular, şehirleri harap oldu ama asla Peygamber efendimizin ‘direnme sünnetini’ terk etmediler.
İşte ümmet, bir bütün olarak küfre karşı direnemediği için her türlü saldırıya, katliama ve işgale maruz kalmaktadır. Ümmete yönelik bu saldırı ve işgaller asla tesadüf değildir. Direnmek, cihad etmek ve ümmet bilinciyle birlikte hareket edilmediği için küfür cephesi, bu acımasız işgal ve katliamlarını sürdürmektedir.
Direnmeyi, cihad etmeyi ve ümmet olarak birlikte hareket etme bilincini terk edenler, bu dünyada zillet, aşağılanma ve küfrün iradesiz bir piyonu olma alçaklığından başka bir şey elde edememişlerdir. Esas öbür dünyada Kahhar olan Allah’a hesap verecekleri gün, zillet ve aşağılanmanın dehşetini o zaman anlayacaklardır.