Şirin ve hareketli çocuk
olanca gücüyle koştu parkı görünce. Annesi nasıl elini bırakıp koştuğunu
anlayamadı bile. Çocuk çevikliğiyle parktaki tüm oyun aletlerini denemeye
başladı. Keyfine diyecek yoktu. O mutlu oldukça, annesi de mutlu oluyordu
haliyle. Derken eli tahterevallinin orta kısmına sıkışıverdi. Acı içinde
bağırmaya başladı çocuk:
Anne! Anne! Yardım et!
Anne adeta ışın hızı ve
gözlerindeki şefkat ışığıyla yavrusunun yanında bitiverdi. Elini elinin içine
aldı, çocuk bir yandan ağlıyor, bir yandan da “Anne bir şeyler yap, acımı
dindirecek bir şeyler! ” der gibi gözlerini annesinin gözlerine mıhladı...
Annesi acıyla baktı ve şöyle
söyledi:
-Öpeyim de geçsin...
Ve tüm sevgi ve merhametiyle
yavrusunun yaralanan elini öpüverdi..
Bu ikisine de çok iyi
gelmişti. Ama bir sorun vardı, çocuğun acısı geçmemişti. Çocuk tüm olgunluğuyla
kendi acısını, annesini acıtmaya tercih etti. Acıyan eliyle tebessüm ederek,
oynamaya devam etti..
Çocuk olsa da şunu çok iyi
biliyordu..
Bazı acılar öpünce
geçmiyordu...
Pek çok yetişkinin şefkat ve
muhabbetten yaptığı bir şey..
Yavrularımızın acılarını
onları sararak, kucaklayarak, öperek geçirmeye çalışırız. Fıtratımızda var..
Bu hem ebeveynlere hem
çocuklara çok iyi gelir. Yaşları kaç olsa da..
Ancak sorun şu ki, acıya
karşı mukavemeti arttırsa da bunun acıları ortadan kaldırmadığı aşikâr.
Gazze’de şehit olan Rim’i
kucaklayan ve gözlerinin içinden öpen dedesinin ve Rim’in durumu bu manada çok
yakın bir örnek.
Dedesi Rim’i kucakladı, acıya
en yakından şahit olan gözlerinin içinden öptü..
Ama acı hâlâ yerinde ve tüm
canlılığıyla, yakıcılığıyla duruyordu...
Bir çocuğun acısı ve geride
bıraktığı sancısı yine öpünce geçmemişti..
Şu an arz üstünde öyle çirkin
cürümler işleniyor ki, ne yazık ki bunun en ağır bedelini çocuklar ödüyor.
Gazze’de en ağır zulümlere
uğrayan, bedenleri lime lime parçalanan, geride sarılacak, öpülecek yeri
kalmayan çocuklar.
Son günlerde gündeme gelen,
insanın konuşmaktan bile imtina ettiği ve maalesef yüzlerce çocuğa zulmedilen
Epstein olayıyla beraber yine yeniden şu sözleri terennüm eder olduk..
“Ben bu çağdan nefret ettim.
Etimle kemiğimle nefret ettim!”
Bu ve buna benzer olaylarda
merhamet ve insanlığını kaybetmemiş her insan, ister istemez şöyle bir hayalin
içinde buluyor kendisini...
Keşke zulme uğrayan tüm
çocukları koruyacak bir gücüm, hepsini kucaklayacak uzun kollarım olsaydı.
Keşke ağlayan tüm çocukların
gözyaşlarını silebilsem ve şefkatle kucaklayıp, acıyan yaralarını öperek tüm
acılarını geçirebilsem...
Ama elbette bu mümkün değil
biliyoruz. Bir ütopyada yaşamıyoruz ve fantastik bir masalın kurtarıcı
kahramanı da değiliz...
Ama şunu da biliyoruz ki, bu
zulümler ve acılar hepimizi çok yordu.
Adeta farklı bir evrende ve
boyutta durulmak, dinlenmek istiyor milyarlarca insan...
Evet inanıyoruz tüm insanlığa
dinlenmek çok iyi gelecek, hakk ve hakikat ekseninde, hikmetle dinlemek,
birbirini anlamak, acıları yarıştırmadan algılamak, yormadan yorumlamak...
Ama asla kalıcı bir çözüm
olmayacak.
Tıpkı çocukların acıyan
yaralarını öptüğümüzde, acılarının tamamen geçmemesi gibi..
İnanıyoruz ki, tüm bu acılar,
sancılar, zulümler, ölümler ancak ‘Din’lenince geçecek...
Son günlerde yaşanan tüm
acılardan mütevellit çocuklarının gözlerine bakıp, ne konuşacağını, ne
anlatacağını bilemeyen tüm annelere, babalara ve yetişkinlere çağrımızdır..
Çocuklarınızın gözlerine umut
ve şefkatle bakın, tüm yüreğiniz, samimiyetiniz ve inancınızla şöyle söyleyin:
Acılar çok olsa da bunalsak
da yorulsak da dünya her geçen gün yaşanmaz bir yer haline gelse de ümitvar
olacağız..
Gayret et, tevekkül et,
tefekkür et, sabret, dua et..
Yine yeniden iman et! Tüm bunlar ‘Din’lenince geçecek yavrum...