Geçtiğimiz cumartesiyi
pazara bağlayan gece yarısı 104 emekli amiralin darbe çağrıştıran bildirisi ile
yeniden darbe gündemine uyandık. 15 Temmuz darbe girişimi öncesi olduğu gibi
yıllardır söylenen ‘Artık Türkiye’de
darbe dönemi açılmamak üzere kapandı’ sözünün pek bir şey ifade etmediği ve
darbeci damarın farklı adlarda da olsa boş durmayacakları gün gibi ortaya çıktı.
Burada asıl
irdelenmesi gereken konu bu darbe damarının nereden geldiği ve neden sürekli
bir şekilde ve farklı klikler içinde ortaya çıkma veya çıkarılma
konusudur. Meselenin aslına inmeden bu
sorunla baş edilmesi mümkün değildir.
Tanzimat
Fermandan günümüze sürekli olarak siyasal hayatımızda darbe, darbe girişimi ve
kalkışma şeklinde siyasal düzene doğrudan müdahale ile ve Post-Modern Darbe,
Muhtıra ve e-Muhtıra ile dolaylı müdahale yöntemleri kullanılagelmiştir.
Batılılaşma
akımına kapılan sözde aydın ve askerlerin kendilerini sürekli olarak üstün ve “seçkin
sınıf” görmeleri, batılı emperyalistler ve dünya siyonizminin desteğiyle halkı
ve yöneticileri hor görüp yönetimi bir şekilde ele geçirmeyi kendilerine mubah
olarak görmüşlerdir. Bu zihniyet Tanzimat Fermanın ilanından günümüze kadar
kendini korumuş ve bu seçkinci kesimler kendilerini sürekli olarak ülkenin
sahibi, halkı ve kendilerinden olmayan yöneticileri de parya olarak
görmüşlerdir.
Bu darbeci
zihniyetin zihin kodlarını öğrenip kökünden bu işi çözme yoluna gitmez isek, bu
zihniyet ve arkasındaki uluslararası güçler bir gün karşımıza FETÖ, başka gün Kemalizmi
kalkan olarak kullanmış olarak çıkar. Bir gün “Genç subaylar rahatsız” derler,
başka gün “Emekli amiraller” olarak karşımıza çıkarlar.
Yapılacak
olan bu kadroların yetişme tarzları, yetiştikleri eğitim sisteminden zihin
dünyalarına kadar bütün unsurları revize ederek tarih ve inancımıza uygun hale
getirmektir. ‘Hiçbir darbe dış destek olmadan var olamayacağı’ gerçeğinden
hareketle bu zihniyetin dış destek ve yönlendiren unsurları da ortaya
çıkarılmalıdır. Kendilerini gizleyen “kripto yapılanmalar” olan “Masonik
teşkilatlar” ve “sabetaycı gizli yapılar” deşifre edilerek kökleri
kazınmalıdır. Aksi halde her gün farklı şekillerde darbeci zihniyet ürünleri
ortaya çıkacaktır. Bizler sivrisineklerle uğraşma yerine bataklığı kurutmak ile
ancak muzaffer olabiliriz. Yoksa her birkaç yılda farklı darbe heveslisi kuklalarla
uğraşmak durumunda kalırız.
Son bildiriye
baktığımızda: Bizlere 27 Nisan 2007 yılındaki e-Muhtıra’yı hatırlattı. O
dönemde yaşanan siyasi atmosfer ve 367 krizi dışında 23 Nisan’da Şanlıurfa’da
yapılan “Kutlu Doğum” etkinliğinde başörtülü kız çocuklarının ilahi okumaları
bu seçkinci ve kendini ülkenin sahibi olarak gören zihniyeti kırmızı görmüş
boğa görmüşçesine çıldırtmış ve muhtıra vermişlerdi. Sonra da kaderi ilahinin
tecellisiyle bu kesimler rezil rüsva oldular. Bundan ders almayan zavallı zihniyet
sahipleri aynı taktiğe başvurdular. Kendileri Yahudilerin ve Hristiyanların
bayramlarını kutlar, İlker Başbuğ Yahudilerin “Ağlama Duvarına” gider, ağlayıp
sözde dua eder; bunda sorun olmaz, lakin bir paşa Mirac kandili kutlarsa
darbeye zemin hazırlar öyle mi? Batsın zihin bu İslam düşmanı-uşak ruhlu
zihniyetiniz.
Bir defa
bunlar arkalarında kim var da böyle pervasızca davranıp devleti yönetenlere ve
millete parmak sallayabiliyorlar. Bunların ilişkileri, arkalarındaki güçler ve
mensubiyetleri derinlemesine incelenirse kim oldukları, nereden beslendikleri
ve kimlerden emir aldıkları ortaya çıkarılacaktır.