Müslümanlar her konuda olduğu
gibi dini, içtimai ve siyasi konularda da şuurlu ve bilinçli olmalıdırlar.
Maalesef Müslümanlar birçok hayati alanı ihmal ettikleri ve İslam düşmanı
emperyalist ve siyonist güçlerin oyun ve planlarını görmediklerinden cephede
savaşı kazandıkları halde masada kaybediyorlar.
Şöyle bir düşünelim ve İslam
coğrafyasına bakalım! Zamanında işgal edilen ve sömürge iken bağımsızlık
mücadelesi verilen ülkelere bakalım: Osmanlı, Mısır, Suriye, Hindistan,
Pakistan, Libya vs. hangisine bakarsak bakalım bu ülke halklarının
mücadelelerinin ön saflarında âlimlerimiz, münevverlerimiz kısaca başrolde
İslam vardır. Ancak zafer elde edildikten sonra Müslümanların 'siyasi şuur'
eksikliği, oynanan oyunları görmemeleri, siyaseten zaaf göstermeleri sonucu,
cephede kazandıkları zaferleri masa başlarında kaybettiler.
Bu durumu ABD ve israil destekli
15 Temmuz darbe ve işgal girişimi ve Müslüman halkın şanlı direnişi sonrasında
yeniden yaşadık. Müslüman halk imanından aldığı güçle, abdestini alarak
kefenini kuşanıp tekbir ve salavatlarla meydanlara koştu. Savaş uçakları,
helikopterler ve uzun namlulu silahlarla yapılan alçakça saldırılara direnerek
252 şehid ve binlerce yaralı pahasına darbe ve işgal planını akamete uğrattı. O
sırada darbeye sevinenler, darbecileri alkışlayanlar, bankamatik-ATM’lerinde
para kuyruğunda olan ve marketlerden makarna almakla meşgul olanlar veya sonuca
göre vaziyet alan münafık ruhlu karaktersiz sefiller; ilk gece ve sonraki günlerde
ortada görünmediler. Darbe bertaraf edildikten ve ortam süt liman olduktan
sonra bu güruh algı operasyonları ve manipülasyonlarla birdenbire meydanlarda
görünmeye ve halkın devrimini kendileri yapmış gibi arsızca üstlenmeye ve
Müslüman camiaları hedef tahtasına koymaya başladılar. Son üç yüzyılda
defalarca olduğu gibi meydanda kazandığımız savaşı masada kaybettik.
Bu kesimler darbe olmasını dört
gözle bekleyip gerçekleşmeyince şeytani bir manevrayla halkın devrimini elinden
almaya kalktılar. Önceki darbeleri sanki laik Kemalist kadrolar yapmamış gibi
onları kutsamaya başladılar. Hükümette bu oyuna alet oldu ve birden bire
“İslami söylemler”, “ümmet olma şuuru” ortadan kalktı, milliyetçi ve ultra
Kemalist, laik ve seküler söylemler gelmeye başladı. “Demokrasi mücadelesi,
“demokrasi şehidi” gibi ucube söylemler türedi. Kahir ekseriyetle dindar ve
muhafazakâr çevreler ilk andan itibaren darbeye karşı direndi. Zaten şehid ve
gazi olanları tek tek incelendiğinde bu görülecektir.
Gerçekler güneş gibi ortadayken,
algı operasyonlarıyla 15 Temmuz direnişinde eksen kayması yaşandı. İlk andan
itibaren darbeye imandan aldığı güçle serden geçerek karşı çıkan samimi
insanların yerini, şov ve gösteriş meraklısı, kişilik erozyonuna uğramış tipler
doldurdu. Halkın direnişini sulandırmaya başladılar. Tek amaçları oradan resim
çekip paylaşmak ve orada olduğunu göstermek olan bu kişiler farklı dünyevi
amaçlarla bunu yaptılar. Kimisi FETÖ’cü olmadığını ispatlamak, kimisi
hükümetten “paye” almak, kimisi de 15 Temmuz’u amacından saptırmak için bunu
görev bilinciyle yaptı.
Hükümet bu oyunları görmekte pek
mahir olamadı. İlk andan itibaren canının ortaya koyan kesimler ile şov ve oyun
peşinde olanları ayıramadı. Zamanla hükümette de “laiklik” savrulması yaşandı.
Hükümet bu direnişin etkisiyle halkta olan birlik ruhunu muhafaza edemedi
ve “15 Temmuz ruhu” önce kel alaka Kılıçdaroğlu’nun da davet edildiği
Yenikapı mitingiyle “Yeni Kapı ruhu”na dönüştü. Sonra bunun hayal olduğu
anlaşılınca, ‘Yeni Kapı ruhu, tuz ruhu oldu’ dendi.
15 Temmuz günlerinde hükümet
yetkilileri 15 Temmuz ruhunu, bu kardeşlik ve birlik ruhunu koruyacaklarını
meydanlarda söylediler lakin bu gerçekleşmedi. Hükümet süreci iyi yönetemedi ve
zamanla bu birlik ve ittifak dağıtıldı. Başkalarına yaranma adına darbeye karşı
direnen kesimler tek tek ötekileştirilmeye ve küstürülmeye başlandı. Hükümet bu
hatasını görmemekte ısrar ederse kendine de ülkeye de yazık edecektir. Şimdi
yaranmaya çalıştığı kesimler, darbeyi alkışlayanlar ve kendi içlerindeki
“vaziyetçiler” birlik olup 15 Temmuz’da yapamadıklarını fazlasıyla yapmaya
çalışıyorlar amma velakin hükümet halen basireti bağlanmış bir halde olanları
izliyor. Hükümet ivedilikle bu gafletten uyanmalı ve “15 Temmuz ruhunu”
ona-buna yaranmaya kalkmadan, korkmadan yeniden canlandırmalı ve bu ivme ile
yoluna devam etmelidir. Halkına güven duyan ve halkı kazanan bir yönetimi, 15
Temmuz’da olduğu gibi hiçbir beşeri gücün yıkamayacağı gerçeği görülmelidir.
Selam ve dua ile…