24 Temmuz 1908'de Anayasanın
yeniden yürürlüğe girmesiyle o gün çıkan gazetelerin baskı kalıplarını sansür
memurlarına vermeyi reddetmesi nedeniyle bugün, 1971 yılından
beri “Gazeteciler ve Basın Bayramı” olarak kabul edilip kutlanıyor.
‘24 Temmuz Gazeteciler ve Basın
Bayramı’ dolayısıyla, tüm meslektaşlarımızın basın bayramını kutluyor,
kamuoyunu aydınlatmak için her ortamda ve her koşulda sorumluluk duygusu içinde
toplumun haber alma özgürlüğü adına görevlerini yerine getiren medya
çalışanlarına görevlerinde başarılar diliyorum.
Basın bayramı vesilesiyle basının
ve basın emekçisi meslektaşlarımızın sorunlarını konuşmamız gerektiğini
düşünüyorum. Tabi ki, ülkemizde yaşanan ekonomik zorluklar her alanda olduğu
gibi basın sektörü ve çalışanlarını da etkiliyor.
Öncelikle gazetecilerin çalışma
şartları konusunda ciddi adımlar atılmalıdır. İletişim Başkanlığı, BİK ve
ilgili bakanlık; çalışan gazeteciler, muhabir ve yazarlara mesleklerini icra
etmeleri noktasında maddi ve manevi olarak destekte bulunmalıdır. Tek geliri
aboneler ve kurumların vereceği reklam-ilan olan yerel gazetelerin kaliteli
yayın yapmalarını beklemek fantezi ve lüks olmaktan öteye geçmeyecektir. Bu
beklenti bir yana gazeteler maddi sıkıntılar nedeniyle kapanma tehlikesi ile
karşı karşıyadır.
Maddi sıkıntı içinde olan basın
sektörü ayakta kalabilmek, çalışanlar da geçimlerini temin için ek iş yapmak
zorunda kalıyorlar. Bazen de “Basın Meslek İlkeleri”ne aykırı bir şekilde
kurumlar ve iş adamlarıyla etik olmayan davranış ve iş ilişkilerine giren
meslektaşlarımızı üzülerek görüyoruz. Basın meslek örgütleri de caydırıcılık,
yaptırım güçleri ve yetkileri olmadığından bir müdahalede bulunamıyorlar.
24 Temmuz 1908 tarihine atıf
yaparak bugünü bayram olarak kutluyoruz kutlamasına, lakin aslında sansür her
devirde farklı şekillerde de olsa devam ediyor. Bu arada sansürün sadece devlet
baskısı şeklinde olmadığını belirtelim. Basının sanayileşmesi, holdingleşmesi
ve iş adamlarının el atmasıyla birlikte “editoryal bağımsızlık” kavramı
ortaya atıldı. Bunun zamanla bir aldatmaca ve safsata olduğu anlaşıldı. Sadece
devlet kurumları değil, patronlar, güç odakları, menfaat grupları, reklam
verenler vs. bir şekilde “mahalle baskısı” oluşturarak basın ve medya
kuruluşları üzerinde “otokontrol” mekanizması şeklinde güçlü bir
sansür ve baskı uygulanıyor.
Yerel medya ve yerel web haber
portallarının sorunları, medyanın önemli sorun ve ihtiyaçlarının konuşulacağı
bir foruma katılacak olan bir gazeteci dostumuz görüş ve tespitlerimi sormuştu.
Ben de şu tespit ve görüşlerimi paylaşmıştım:
-Yerel medyanın en büyük
sorunu “tasarruf genelgesi” ile resmi kurumların abone ve
reklamlarını kesmesi. Bununla yerel basını kepenk kapatmaya mahkûm ediyorlar.
Ayrıca tasarruf tedbirleri diyorlar lakin kurumlar ulusal medya ve reklam
ajanslarına farklı saiklerle bol para aktarıyorlar.
-Yerel medyanın en büyük
sorunlarından biri de kurumlardan bilgi alma zorluğudur.
-Gazetecilerin meslek etiği ve
basın ahlakı sorunu. (Bu konuya yukarıda değinmiştim)
-Yazılı basın artık etkisini
yitirmeye başladı ve dijital medyaya geçme noktasında gazeteler ve kurumlar
hazırlık yapmalıdır.
-Haber sitelerinin daha hızlı ve
çok okuma almalarına rağmen hiçbir konuda destek almama sorunu çözülmelidir.
-Görevini hakkıyla yapan
gazeteciler her an çalıştığı kurumun ekonomik durumu ve patron baskısı
nedeniyle işsiz kalma riski ile karşı karşıyadır.
-Hiçbir güç odağına, siyasete
veya iş dünyasına yaslanmadan bağımsız ve özgür gazetecilik yapıp ayakta kalmak
imkânsız duruma gelmiştir. Sadece “gazetecilik” yapan kişi ve kurumlar
desteklenmelidir.
-Hükümet ve yereldeki mülki
amirler, halkın nabzını tutan gazetecileri muhatap almalı, periyodik olarak
onlarla bir araya gelmeli ve görüşlerini dikkate almalıdır.
Bu tespit ve görüşlerim ne kadar
dikkate alınır bilemem. Yalnız bir vakıa olarak karşımızda duran bu
sıkıntılardan basın sektörünün kurtulabilmesi için basın kuruluşları ve
çalışanları maddi ve manevi yönden desteklenmelidir.
Selam ve dua ile…