Askeri güçten yoksun bir diplomasi acziyettir, boşa kürek çekmektir. Yine hikmetten yoksun, siyaset aklı çerçevesinde şekillenmemiş askeri hamleler ise sonuçsuz bir çabadır. Bu itibarla; akıl ve yüreğin beraber mücadele ettiği bir zemin inşa etmek gerekir. Bugün hem İslam Ümmeti’nin hem de Kudüs’ün kurtuluş reçetesi kısaca bu şekilde özetlenebilir.

Selahaddin’in mücadele konsepti vahdet ruhunu içermektedir. İslam ümmetinin mücadele ruhunu, hikmet zemininde harekete geçirmektedir. Bugün hem bu akıl hem de bu ruh eksiktir. Tarihte başarı yakalamış ve İslam ümmetinin özgürlüğünü temin etmiş olan bu ruh, güncellenmeli ve bu anlayış etrafında kenetlenmek lazımdır.

Selahaddin-i Eyyubi, Kudüs’ü, Haçlı işgalinden kurtardığı zaman; şartlar bugünkünden daha iyi değildi. Rabbani mecrada, Muhammedî bir ruhla tesis edilen bir mücadele anlayışı, Kudüs’e özgürlüğünü getirmiş ve İslam Alemi’nin başkenti olan Kudüs’ün özgürleşmesi, İslam Alemi’nin özgürlüğünü beraberinde getirmiştir.

Halkı Müslüman olan devletlerin idarecilerinin devasa ordularına rağmen; basiret ve cesaret yoksunluğu nedeniyle pek de bir işe yaramamaktadır. Elinde kılıç olduğu halde esir edilmiş bir askerin görüntüsü ne kadar acı ve tezat bir görüntü ise devasa ordulara rağmen Müslümanların kıyımdan geçirilmesi ve var olan zillet tablosu bundan daha aşağı değildir. Bugün, potansiyelimiz büyüktür; ama bu potansiyeli harekete geçirecek yürekler eksiktir.

Zaferler ise önce yüreklerde ve zihinlerde, sonra ise meydanlarda kazanılır. Bu yüzden; büyük komutan ve devlet adamı, siyaset ve askeri gücü en mükemmel şekilde harmanlayarak insanlık ve İslam tarihinde derin bir iz bırakmış olan Selahaddin’in hikmetli yürüyüşü yeniden incelenmeli; akıl ve hikmet merkezli mücadelesi yeniden siyaset ve idare tarzı olarak benimsenmelidir.

Başta Gazze meselesi olmak üzere, İslam Ümmetinin tüm davalarında ve sorunlarında yalın siyasetin çaresizliği görülmelidir. Güce dayanmayan siyaset; kocaman bir yalandır, seraptır, aldanıştır. Barış görüşmeleri adı altında tüm insanlıkla dalga geçen Siyonistlerin soytarılıkları, bu gerçeği bir kez daha teyit etmektedir.

Eğer Siyonistler müzakere ve ateşkese yanaşırlarsa, şüphesiz ki bunun nedeni; salt diplomasi değil, roketlerin ve füzelerin gölgesinde inşa edilmiş bir diplomasi olacaktır. Topyekûn bir halkın kanı, canı, teri ve kutlu çilesi ile kazanılmış bir netice olacaktır. Mücadelesiz bir acı ve gözyaşı ancak acziyet olarak yorumlanır. Adaletin olmadığı bir dünyada kimse kendiliğinden bir hak vermez veya yapmış olduğu zulümden el çekmez. Hele bu düşman onursuz siyonistler ise asla makul bir noktaya gelmez.

Mezkûr başarı tecrübesine her zamankinden daha fazla muhtacız. Sadece kendi bireysel çıkarlarını ve siyasi ikballerini önceleyen lider görünümlü yüreksizlerin bu ümmete verebilecekleri hiçbir şey yoktur.

Gazze’yi konuştuğumuz ve insanlığın tabutuna son çivilerin çakılmaya çalışıldığı bugünlerde İslam Ümmeti ve insanlık kendi bağrında yeni Selahaddinler çıkarmaya ne kadar da muhtaçtır.

Siyonistlerden bahsedilirken, “bir avuç siyonist” tabiri kullanılmaktadır. Oysa karşımızda bir avuç Siyonist değil, İslam ümmetini hedef alan devasa bir Siyonist-Haçlı ittifakı vardır. Gazze’nin evlatları, siyonizm-Haçlı ittifakı ile savaşmaktadır. İslam ümmeti ise genel anlamda bu bir avuç yiğidi yalnız bırakmıştır. Hakikat şu ki; şu an Gazze’de, Hz. Muhammedin ordusu ile Haçlı-siyonist ittifakı çarpışmaktadır.

İslam Ümmeti ve özgür dünya; bu gerçeği okuyan ve Selahaddin olmaya aday bir liderin yardımlarına yetişmesini beklemektedir.